6. Bölüm: Kasabanın Atan Kalbi

26 7 33
                                    

   Yağmur'un haykırışı kasaba meydanında yankılandı. Ardından Melodi'nin koşar adımlarla sarılması, Toprak'ın şüphelerden arınan tebessümü... bu, Orbey dedenin dört basamağının tamamlanış kutlamasıydı.

   Hasan amca yanımıza tek solukta vardı. Kıyafetinde gözle görülür bir değişim vardı; parlak krem tonlu, tertemiz, ütülü ceketi, beyaz balıkçı yaka kazağı ve kazağına uyumlu keten pantolonu yüzündeki minnettarlık hissiyle bütündü. Duruşu değişmişti. Onunla tanıştığımız ürkünç andan itibaren doğru düzgün bir diyaloğa girememiştik, fakat bu, değişimi görmemizi engellemiyordu. Bitmezçember'in Hasan'ı sanki ölmüş, yeniden doğmuştu. 

   Serhat, iki Bitmezçember yerlisini bir kovboy düellosu beklercesine süzüyordu. Sanki ilk silahı o çıkaracak gibiydi.

   "Şşt, Ret Kid, sakin ol." diye fısıldadım. Toprak da fark etmiş olmalıydı ki beni yarım ağız bir sırıtışla tamamladı.

   "Orbey Bey!" 

   "Kahkahaların temsilcisi!" diye yanıtladı Orbey dede, "Anlatasın."

   "Öncelikle, bu kasabada nadiren gerçekleşen Bitmezçember Yerli Tutulması'na şahit olduğum için müteşekkirim." dedi Serhat, çevresini kısık gözlerle süzerken, "Ama o gudubet kadını göremiyorum."

   Orbey dede boynunu ileri taşıdı. Gülümsemesinde bir değişim hissetmedim, fakat bir hamle yapacağı duran adımlarından belliydi. 

   Serhat birkaç adım daha yaklaştı, "Sen her şeyi biliyordun. Korkut amca ve Kader teyzenin bilmemizi istedikleri kadarını anlattıklarını da..."

   Orbey dede ağzındaki baklayı çıkardı, "Güzel, evlat... çok güzel. Hadi, gelesiniz."

   "Tamam, ama b..."

   "Ege, atasözümüz hâlâ geçerli." diye sözümü kesti Korkut amca, "Unutma."

   Pınar ve Yağmur'un bakışlarında ön plana çıkan şüphe Bitmezçember ya da Orbey dededen kaynaklanmıyordu. Mistik atmosferden çektiğimiz ilk nefes Korkut amcaların evinden geliyordu; gece yaşanacak ilk deneyimden.

   Kasabanın kalbine giden yola çıktık. Şık görünümünden ödün vermeyen Orbey dede ve Hasan amca önden, dikkatimizi çeken bir hızla ilerliyordu. Korkut amca, Kader teyzenin ağır ilerlemesinden dolayı hızını yavaşlattı. Yüzlerinde bunun da sürecin bir parçası olduğunu hissettiren bir ifade yakalamıştım. Düşüncemi vurgulamadan Kader teyze araya girdi:

   "Acelesi olan biz değiliz, sizsiniz yavrum. Unuttunuz mu?"

   "Kasabanın kalbine mi geliyorsunuz?" dedi Pınar.

   "Hayır, oradan çıktığınızda bizi bulacaksınız." dedi Korkut amca, "Mesafe açılıyor."

   "İlla bir gizem olacak. Te allam..." diye tısladı Serhat, adımlarını yokuş yukarı bisiklet çevirircesine vururken.

   Serhat'ın arkasından bakakalmıştım. Korkut amca omzuma dokunmakta gecikmedi. Arkada kalan dostlarımla birlikte soluğu yanlarında aldık.

   Kıvrımlı yolları tırmanıyor, Beyefendi'nin konağına her adımda yaklaşıyorduk. O sırada kasabanın tozunun bile ortadan kalktığını algıladım. Nefesim kent merkezinden kat be kat açıktı. Bunda göğün sepya tonunun bir daha uğramamak üzere ortadan kalkması da yatıyordu tabii. Ama gerçek şuydu ki, bizi ilgilendiren ürkünç gerçekler tüm bu değişime rağmen tadımızı kaçıracaktı. Sarılmamız gereken ise bir gece önceki başarılarımız değil, kendi özümüzdü.

   "Ben fikrimi değiştirdim." dedi Serhat. 

   Orbey dede istifini bozmadan adımlarını sürdürdü. Serhat odağın üzerinde olduğunun farkındalığıyla devam etti:

   "Kasabanın kaymağını yemek istiyorum Orbey Bey!"

   Ve beklenen oldu; Orbey dedeyi durdurmayı başardı. Dahası, Hasan amca ilk kez gülümsedi. Bizim için küçük, insanlık için büyük bir adım!

   "Evlat, her anın kaymağını yiyesin. Biten bir şey yok zira."

   "Var!" diye kükredi Serhat, "Bu kasabanın ismi değişmeli. Bitmişçember gibi mesela... bunca sınavı boşuna vermedik. Herkes mutlu, mesut."

   Orbey dedeyi gülme aldı; pos bıyığı kımıldadı, "Ebediyet çemberini tamamlayan görürsen beni haberdar edesin delikanlı."

   Bu kez duran Serhat'tı. Orbey dedenin rüzgârı kıyafetlerini hareketlendirmişti. Neyse ki kendine gelişi kısa sürdü. 

   Nihayet soluğu kasabanın kalbinde aldık. Öyle ki, ortada ne bir kapı vardı ne de ölüm kokusu. Burada her şey yeşilin bahar tonuna bürünmüştü. Sonbahar bile bir süreliğine Bitmezçember'den uzak olmalıydı. 

   İçeri girdiğim ilk adımda, enerjisinin kat be kat arttığını hissettiğim Melodi pırpır böceğinden farksız bir hızla ikiye ayrılan yokuşu tırmanmaya başladı. İlginçti, ne Orbey dede ne de Hasan amca ona müdahale etmişti. 

   "Burası bile güvenli mi?" dedi Toprak, Melodi'nin koşuşunu izleyerek.

   "Asıl burası güvenli delikanlı." dedi Hasan amca.

   "Neden?" dedim.

   "Eh, vazifelilere anlatmaya başlamak düşer." dedi Orbey dede Melodi'nin çıktığı yokuşa doğru ilerleyerek.

   Her şey öylesine hızlı gelişiyordu ki, kendimi dakikalar içinde evde bulabileceğim kadar çabuk hareket ediyorlardı. Toprak'ın koluna girdim. Etrafıma bakınmalı, değişimleri tek tek görmeliydim. Belki de uzun yıllar bu kasabaya adım atmayacaktık, kim bilir?

   Bu kısımda bir değişim yoktu; sanki her şey olması gerektiği gibi kalmalıydı. Orbey dede bakışlarımı yakalamıştı:

   "Burası daima aynı kalacak, evlat. Kasabanın kalbi tüm sokaklara kan pompalıyor. Kaynak değişmez. Ama yokuşun iki yönü de değişir."

   Melodi'nin bizi sabırsızca çağırmasıyla yokuşu tamamladık. Her şey netleştiği an, müziğin kalbinin ne kadar haklı olduğu gerçeği tatlı bir tokat etkisiyle sesimde yankılandı:

   "Ne!"

   Burada elliden fazla kasabalı görev alıyor, temeli atılan okulu ve çevresini aynı anda geliştiriyordu. Dikkatimi çeken diğer detay, okul ile yüzleşmemizi gerçekleştirdiğimiz yokuş arasındaki doğal engelin kalkma planıydı. Burası geniş bir alan olacak, kasabaya gelecek çocuklar yepyeni çemberin temelini atacaklardı.

   Ya biz? Orbey dededen gerçekleri öğrenecek ve hava karardığında, bunca masumun haberdar olmadığı yepyeni yüzleşmeyle tanışacaktık. 

Korku Tutkunları 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin