18. Bölüm: Korkulu Rüyam

42 4 117
                                    

   "Ege?" Soğukkanlı Pınar adeta nutku tutulmuş bir şekilde yanıma gelmiş, omzuma dokunmuş ve boynunu eğip gözlerini hayretler içinde deftere odaklamıştı.

   "Efendim Pınar?"

   "Bu seferki çok farklı, görmüyor musun? Bize okuduğun diğer notlara benzemiyor. Ve bana çok tanıdık bir şeyi anımsatıyor."

   "Bitmezçember serüvenimizi." diye tamamladı Toprak.

   "Ama bu maceradan bize bir mesaj var." dedi Yağmur, defteri elimden tek hamlede alarak, "Ege, korku dürtüsünü avantaja çevirmemiz gerektiğini açıkça not almış. Titreyerek atılan adımların korkaklık değil, saf cesaret olduğunu belirtmiş."

   "Dertler derman içindir." diye ekledi Pınar, "Lanetlenmemiz yalnızca bir bakış açısı. Etkilenişimiz, o perili kasabada bile yaşamayacağımız dermanlara gebe olmalı. Bu not başlı başına korkularımızın üstüne gitmemizi vurguluyor."

   "Mayk abimizin çok sevdiğim bir sözü vardır." dedi Serhat, bir boksör edasına bürünerek, "Ağzının ortasına yumruk yiyene kadar herkesin bir planı vardır. Beni gaza getiremezsiniz çocuklar, bir hayalete karşı yumruklarım maalesef havayı döver. Ama o beni yamyassı yapabilir, buraya tekrar gelişimde yamulmuş olabilirim."

   Kısa süreli sessizlik oluştu. Serhat'ın gözü Toprak'a bakıyordu:

   "Telepati güçlerimiz yeteri kadar gelişmiş olmalı. Mesajı aldım kaptan, çıkabiliriz."

   Hep bir ağızdan kahkahalarla Pınar Kitap & Kafe'yi terk ettik. Hava sel yağmuruna zemin olurcasına koyuydu. Şemsiyelerimiz olası sağanağa dayanamazdı. Görünen o ki, Yağmur'un anın tadını çıkarma fikrini sinema salonunda gerçekleştirecektik. Fakat ekibin kolektif bilinci acele etme taraftarı değildi. Ben bu telepatik oylamada çoğunluğa zıttım ve sağanak tehdidini armağana dönüştürdüm. Bu dönüşüm bende istemsizce bir farkındalık oluşturmuştu. Yaşamın akışını ağır deneyimlerle hatırlarken, basit bir hava olayının ciddiyetine girme alışkanlığım nüksetmişti. 

   Kendi içimde girdiğim kısa sorgulamayı nihayet tamamlamış, evimizin iki üst sokağından geçtiğimizi algılamıştım. Göğün en koyu tonu değil sağanak, saçlarımıza çise dahi bahşetmemişti. İstemsizce -hava tahminine rağmen- bunu lanetle bağdaştırma girişimim oluşmuştu. Bunun yanıtını belki de hiç bilemeyecektim. Bilinmezlikler üzerine takılma Bitmezçember fatihi!

   Yolculuğumuz ana caddeye doğruydu. Bunun için yolu sebebini anlamayacağım bir şekilde uzatsak bile dostlarımın rahatladığını görmek benim için eşsiz bir armağandı. Fakat sapacağıma emin olduğum sokaktan geçmediklerinde, hepsinin bir gece önceki nihai gerilimlerini tek başına üstlenmişçesine kaskatı kesilmiştim. Üstüne üstlük, Pınar ve Yağmur'un bir izci lideri gibi önde yürümesi korktuğum olasılığı her adımda güçlendirirken, Pınar'ın Dar Sokak'a sapması ve Toprak ile Serhat'ın onları sorgusuzca takip etmesi beni ancak şuursuzken geçebileceğim kapıyla yüzleştirmişti.

   "Oradan değil!"

   Pınar ve Yağmur neler olduğunu anlamadan bana döndüğü sırada Toprak'ın omuzları boynunu kapatırcasına dikleşti.

   "Ahhhh!"

   Serhat bizi hâlâ idrak edememişti. Elinde çevirdiği telefondan kafasının nereye gittiğini agresiflik içinde fark etsem de nafileydi artık.

   "Köşkü merak ediyorum Ege, yıkılacağı konuşuluyordu. Neden duruyoruz?"

   "Yı-yıkılmadı ki. Bildiğin gibi işte, yolu uzatmayalım. Sağanağa tutulma riskimizi iyice yok saydınız."

   "Sana lanetin etkisindeyken kanacağımı mı düşündün, haha!" dedi Pınar, "Köşkle olan maceranı iyice merak ettim şimdi."

   Çaresizlik içinde sonuma doğru yürüyordum. Uyuşmuştum; konu güneş saçlı tanrıçayken hükümsüzdüm.

   "Toprak, Ege niçin köşkten kaçıyor canım?" diye Yağmur'un fısıltısını işittim.

   "Olay köşk değil ki..."

   Toprak cümlesini tamamladığı sırada Dar Sokak'a ulaşmıştık. Kalp atışım son buluyordu. Çocuklar lanetin etkisindeydi, ama kızlar bilmiyordu ki, benim de bir lanetim vardı. Şeytanım...

   "Viiiiiiyiyiyiiiiiiiii!!!"

   Ahhhhh!

   Her şeyden habersiz yanından geçtiğim koca ağacın tepesinden omuzlarımın üstüne düştü.

   "Ayyy! Bu ne be!" diye çığlık attı Yağmur.

   "Kedi Sadık!"

   Serhat, onu üstümden atmak için adeta ter su içinde kalırken kaçınılmazlığımı kahkahalar içinde yanıtlamıştı.

   "Kedi Sadık mı?" diye tekrarladı Pınar.

   "Alın şunu üstümden!"

   Yaklaşık otuz saniye geçen mücadelede üstümden "kendi isteği ile" ayrılmıştı. Ben toparlanmaya çalışırken enerjisi bitmeyen o şey, idolü Serhat'la birbirine koala gibi yapışmıştı. Uzun, epey uzun aradan sonra yaşadığım bu saçmalık bende öfkeyle vardığım bir farkındalığı ortaya çıkardı. Maalesef, Serhat'ın idolü on iki yaşında, tüm ağaçlara, çatılara ve duvarlara lakabı gibi rahatlıkla tırmanan; yaramazlık kelimesini yeniden ve yeniden tanımlayan Kedi Sadık'tı.

   "Sen bunca zaman üst sokak komşundan kaçmayı nasıl başardın be!" diye bana gözlerini dikti Yağmur.

   Bu sorunun bana gelmesi dudaklarımı mühürlememişti. Beni lâl eden, bir senenin ardından gafil avlanmamdı.

   "Geçmiş yaşamımdan karma mıdır nedir, dört bir yanım normal dışı, Yağmur." diye çıkıştım, "Bu çocuğun sınırı bu sokak. Geriye gitmez, aşağı inmez, yukarı çıkmaz... köşkten dümdüz ilerisi onun mıntıkasıdır. Okulu da şuralarda bir yerde zaten."

   "O kadar tuhaf yanıtlar ki, neyi niçin soracağımı bilemedim." dedi Pınar, "Anlayacağımız kadarını anlatın. Ege senden niye kaçıyor tatlım? Ayrıca... senin kafana niye ak düştü bakayım, mavi boncuk gözlüm?"

   Sadık hiç değişmemişti. Bizim yetişkin tavırlarımız onu her zamanki gibi bunaltıyordu. Bu bunaltı, ona kedi lakabı veren detayın yalnızca tarzanlığı olmadığını Pınar ve Yağmur'a göstereceğinin belirtisiydi. Gördüğüm her an yüzünden düşmeyen mutluluk ifadesi, hiç ummadığım bir anda elit, "büyümüş de küçülmüş" havasını bize yaşatması, hazır cevapları... korkulu rüyam kitabın ortasından girmeyi başarmıştı.

   "Pınar abla, sana da gıcıklık yapmamı istemiyorsan ve Ege abimi artık benden kaçmaması için ikna edersen sizi şok edecek şeyler söyleyebilirim."

   "İsmimi nereden biliyorsun? Seni gördüğümü hatırlamıyorum canım."

   "Köşkten."

Korku Tutkunları 2Where stories live. Discover now