19. Bölüm: Sınır, Sınırsızlığın Parçasıdır

30 4 93
                                    

   "Köşkten mi? Benim köşkle bir bağlantım yok." dedi Pınar.

   "İviit! Doğru ablacığım." dedi Sadık, "Zaten dün gece öğrendik. Çocuklar çok korktu."

   Hep bir ağızdan Dün gece mi? sorusunu haykırmamız Kedi Sadık'ın mavi gözlerini bir süreliğine beyaza çevirmişti. Yağmur, onu ürkütmek istemezcesine çevik bir ivmelenmeyle soruların yönünü değiştirdi:

   "Ablacığım? Sen neden bu kadar tatlısın bakayım? Ege'nin bu kadar kaçtığı bir keratadan hiç beklenmeyecek saygı sözcükleri bunlar.

   "Benim şerafettinliğim sadece Ege abime."

   "Bey paşamın kurduğu cümlelere bakar mısın Yağmur," diye Sadık'ın yanağından makas aldı Toprak, "Çocuklar çok korkmuş, o ise bir kahraman gibi çocuklara göğüs germiş."

   "Hihihihi..." Bir anda Toprak'ın dibine kadar girip avucunun dışıyla ağzını maskeledi, "çaktırma, altıma ettim oğlum."

   Sadık'ın hareketi Toprak ve Serhat'ı kahkahalara boğmuş, Yağmur ve Pınar'ı ise buz kalıbına sokmuştu. Nitekim kısa sürenin ardından, buzların çözülmesiyle onlar da ritimsiz kahkahalara girişmişti.

   Tek kelime bile etmek istemiyor, bunaltımı söze dökmek şöyle dursun yüzüme bile yansıtmıyordum. Kendimi kısa süreliğine cansız mankenden farksız hissetmiştim. Maalesef ki bu yaptığım kimsenin gözünden kaçmamıştı. 

   "Ege abi kapana kısıldı, nihahaha! Kaçamıyor da, aradığı yanıtlar bende."

   "Seni şam şeytanı! Aradığım yanıtların sende olduğunu nereden biliyorsun?"

   "Şşşşt... senin şu tavrın gerçekten de bizim lanetlenmemizden beter. Çocukla çocuk olmuşsun, haberim yok." dedi Pınar, "Senin gerçekten tek zayıf noktan Kedi Sadık mı? İnanamıyorum."

   Pınar'ın hitabında ciddi bir dalga geçme hissi sezmiştim. Bir saniye geçmeden bıyık altından sırıtması ise beni doğruluyordu. Ona karşı yanıt veremediğim için homurdandığımı fark ettiğimde, bunun ben olmadığım gerçeği yüzüme acımasızca çarptı. Haklıydı.

   Sessizliğimi devam ettirdim. Sadık konuşmaya başladı:

   "Ege abilerin eski komşusuyum. Hep onlara giderdim. Serhat abi benimle çok oynardı. Ben de Ege abiye kafayı yedirtirdim. Ne tuzağıydı o? Tontik yanımda olsa söylerdi. Bibi mi, bubu mu..."

   "Tontik kim be? Ekibe bak..." dedi Yağmur.

   Sadık her zamanki hâlinden memnun, olağanüstü mutlu yüz ifadesiyle Yağmur'a ürpertici bir yavaşlıkta döndü:

   "Tontik'i görsen yanaklarını sıkmaktan duramazdın, elma şekeri gibi çocuk. Bir de limon kafamız var. Loki hayranı. Serhat abinin işleri."

   Serhat kahkaha atarak cebindeki Bitmezçember öncesi gösterdiği not defterini tekrar gün ışığına çıkardı. 

   "Bubi..." dedim yarım ağızla, "Sadık, Pınar ablan leb demeden leblebiyi bilenlerden oğlum. Hadi sen köşk mevzularına gir."

   Sadık duraksadı. Yanıtı hemen vermek istemiyor gibiydi. Bu bir zıpırlık mıydı, yoksa kafasında farklı bir plan mı vardı? Hayatımın neredeyse üç yüz altmış beş günü bana paranoyaklığın ne demek olduğunu bubi tuzaklarıyla öğreten bu çocuğun fikirlerini kendimi korumak adına ciddiye alıyordum. Buna şu an ihtiyacım yoktu, işte tam da Pınar'ın söz ettiği sorunu yaşıyordum. Ah, kamera şakası mı bu?

Korku Tutkunları 2Where stories live. Discover now