27- "Sana Hiç Aşık Olmadım"

10.7K 660 140
                                    


Bölümde Göktuğ yok, çok üzgünüm...

Yeni yılın ilk bölümü diyerekten sağ ayakla girelim. Umarım bu yıl herkesin istediği şekilde geçer. Umarım sağlık başta olmak üzere herkes her istediğini alır. Ve umarım yeni gelen 2024 senesi bize ardımızda bıraktığımız 2023 senesini aratmaz.

Oy ve yorumlarınızı alabilirsem çok sevinirim, hepinizi seviyorum ♡

(Not: Bölümler 1.5- 2k kelime arası çünkü kitap kısa hikaye formatında.)

Sezen Aksu- Masum Değiliz

¤¤¤

Oynadığım yeşil zeytine gözlerimi kısarak baktım ve çatalımı bu sefer batıracağıma emin bir şekilde üzerine konumlanırdım. Zeytin benim bu davetimi reddedip yine kayınca dudaklarımın arasından ağlamaklı bir ses çıkmıştı. Hiçbir şey beceremiyordum ve bunun şaka olmasını gerçekten de çok isterdim.

Ufacık bir zeytine çatal bile batıramıyordum...

Bu düşünce ile dolan gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp kafamı kaldırdım. Annem ve babamı pür dikkat beni izlerken yakalamıştım. Aslında tam olarak yakalanma da değildi çünkü ben onlara baktığımda bakışlarını üzerimden çekmemişlerdi. Aksine daha da dikkatli izlemeye başlamışlardı yüzümü.

"Kızım." dedi babam en sonunda. Derin bir nefes alıp ona çevirdim ben de bayık bakan gözlerimi. "Son bir haftadır sorun var gibi sanki." demişti ona bakmamla.

Kafamı salladım. Ardından yanağımı avcuma yaslayarak iç çekmiş ve gözlerimi babamdan kaçırıp zeytine bakmıştım tekrardan. "Zeytine çatal batıramadım." diye mırıldandım çocuk gibi. Dışarıdan bakıldığında fazla şımarıkça gözüktüğünün farkındaydım ama konu 'zeytin' değildi. Zeytin sadece son noktaydı. Beni ağlatacak potansiyelde olan birçok şeye ağlamayıp zeytine çatal batıramadığım için ağlayacaktım.

Konunun ne olduğunu da bilmiyordum aslında ama kendimi pek iyi hissetmiyordum. Her şey üst üste gelmiş gibiydi. Bu döngünün en başında ise Arşın'ı bulmuş olmam vardı. Ama garip bir şekilde en basit sorunlar onunla alakalı olan sorunlardı. Sonra Vefa ortaya çıkmıştı, Can'ın görmediğim senelerde değişen huyları vardı ve ben her şeyi baştan yaşıyormuş gibi hissediyordum kendimi.

İçimde bir korku vardı. Başa sarmaktan, geri dönmekten, geçmişi tekrardan yaşamaktan deli gibi korkuyordum. Göktuğ'yu tekrardan kırarım diye ödüm kopuyordu. Yine taciz edilirim diye, aşka tekrardan küserim diye ödüm kopuyordu. En kötü ihtimal ise tedavi sürecimin başa sarması ve bunca senedir erteliyor olduğum hayatımın tekrardan ayaklarıma dolanma ihtimaliydi.

Başarısızlıktan korkuyordum. Yine vazgeçmekten korkuyordum. Hayattan, yaşamaktan vazgeçmek bu işin en üst noktasıydı ve yine adım adım o yokuşu çıkıyor gibiydim. İşin garip yanı, bu sefer o yokuşu çıkarken yalnız da değildim. Sebeplerim de yanımdaydı ve beni rahat bırakacak gibi de durmuyorlardı. Vefa her yerden karşıma çıkıyor, Göktuğ habire ona yaptıklarıma rağmen bana hala aşık olduğunu yüzüme vuruyor ve kötü hissetmemi sağlıyordu. Can desek... Demesek daha iyiydi aslında. O apayrı bir boyuttaydı. Eski tavırlarından, dinginliğinden ve sakinliğinden eser bile yoktu. Her şeyinin içinde bir hinlik vardı ve bu şekilde bana yardımcı olmak yerine daha çok paniklememe yardımcı oluyordu sadece.

"Defne bu aralar odandan hiç çıkmayıp sadece ders çalıştığın için bunalmış olabilir misin yavrum?" diye soran ve düşüncelerimin arasına balıklama bir şekilde atlayan anneme bakıp tebessüm ettim. Sorunlarımdan birini daha bana hatırlatmıştı. Her ne kadar umursamamaya, ötelemeye çalışsam da üniversite sınavı da benim için büyük bir sorundu. Her sınav sabahında olan bayılmalarımın, anksiyete krizlerimin, tansiyon düşmelerimin bu sene de tekrarlanmayacağının garantisi yoktu ve bu da büyük bir sorundu.

Koçum BenimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin