53- "Bir Günlük Yok Sayış"

2.7K 194 167
                                    


Bu bölümün sonunda başka kitabıma yol yaptım, hangisi olduğunu anlayana ödül var. (ödül ne ben de bilmiyorum) öfokpdsfkceodkfg

Keyifli okumalar ve hayırlı ramazanlar.

Allah rızası için bana yorum atın ya, ne yapayım daha yalvarmak dışında ne yapabilirim onu da bilmiyorum. Oy verip yorum atmak ne kadar zor olabilir?

Bölümü kontrol etmedim, siz okurken okuyup saçma yerleri düzelteceğim

Sezen Aksu- Yeni ve Yeni Kalanlar
Ogün Şanlısoy- Anma Arkadaş
Multitap- Bu Kadarız

"Kavganın, barışların, zamanla yarışların değerini bilenlere; selamlar olsun."

¤¤¤

"Yavaş kullan şu arabayı."

Göktuğ'un hayıflanmasıyla elimi dudakları üzerine götürüp şiddetli olmayacak bir şekilde vurdum. Tatsızlık çıksın istemediğimi en başında söylemiş olmama rağmen her şeye bir kulp buluyor ve çocuk gibi mızmızlanıyordu.

Can ile iletişim hâlinde kalabilmek için bunu yaptığını biliyordum ama alabileceği herhangi bir ters cevabı kaldırabilecek biri de değildi. Çok içerliyordu, kafada çok kuruyordu ve belli de ediyordu. Sorun belli etmesi de değildi. Kendi kırgınlığını on katı olarak yansıtıyordu, sorun buydu.

"Hiç değilse sorumsuz davranıp bana ait olmayan arabalarla kaza yapmıyorum, öyle düşün."

Arabaya bindiğimizden beri atışıyor olan ikili beni iyice zıvanadan çıkartınca dikiz aynasından Can'a baktım sert bir şekilde. Daha sonrasında ise Göktuğ'un kolunu çimdikleyip kesik bir nefes bırakmıştım dışarıya. Güya benim için dışarıya çıkılmıştı ama kimsenin de bir şeylere ara veresi yoktu.

Göktuğ kulağıma doğru eğildi umursamazca. Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra şakağımı öpmüş ve konuşmaya başlamıştı. "O tokadın da hesabını soracağım ama şu anda değil."

"Beni tehdit mi ediyorsun?"

Omuz silkerek cevap verdi sorduğum soruya. Trip atar bir edayla sol tarafına dönüp yeğeni ile oynamaya başladığında bu tatlı tavrına gülümseyip kollarımı kucağımdaki çocuğa sardım ben de. Okul servisi mi yoksa özel taşıt mı belli olmayan arabada yaptığımız yolculuk beni strese soksa da alınabilecek maksimum verimi almaya çalışıyordum işte.

"Göktuğ biraz yana kaysana, Toprak da koltuğa otursun."

Göktuğ gözlerini büyütüp bana baktı şaşkınca. İtiraz da etmemişti fakat bu isteğimin imkansız olduğunu düşünüyor olmalıydı. Yine de istediğimi yapmayı deneyip bebek koltuğuna doğru kendini yapıştırsa da açtığı alan sekiz yaşında bir çocuğun oturabilmesi için çok dar bir alan olmuştu. "En fazla bu kadar oluyor. Yorulduysan ben alayım kucağıma."

"Yok ben yorulmadım da" El yordamı ile kucağımdaki çocuğun yanaklarını bulup mıncırdım birkaç kez. Yanaklı ve hafif toplu bir çocuk olduğu için sürekli mıncırası geliyordu insanın. "Beyefendi biraz rahatsız sanki, sabahtan beri homurdanıyor."

Can'ın gözleri dikiz aynasından bizi buldu bu cümlem üzerine. Kısık bakışları üzerimizde çok oyalanmasa da saniyelik bir şekilde Toprak ile göz göze geldiğini ve sinirli bir şekilde ona baktığını kavrayabilmiştim. "Ondan değildir o, dayak yediğindendir." dedi gözleri tekrardan yola döndüğünde. Arabaya ilk bindiğimizde Toprak'ın patlak dudağını görmemle ona ardı ardına sorduğum sorular üzerine kavga ettiğini ve küçük de olsa bir tokat yediğini öğrenmiştim ama konunun bahsedilen kadar küçük olmadığına da emindim.

Koçum BenimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin