42- "Kader ve Mutluluk Paradoksu"

5.9K 424 512
                                    

Keyifli okumalar ♡♡

Oy sınırı: 300
Yorum sınırı: 500

Siz sınırı geçmeden atmayacağım artık bölümleri çünkü 1.7k kişi bölümü okumuş ve 200'ü oy atmaya tenezzül etmiş. Derdim kitabın okunması da değil, bir emek veriyorsam karşılığını almak. Beğenmiyor olsanız 42. bölüme kadar zaten gelmezdiniz, yorumu da geçtim oy vermek bu kadar zor olmamalı.

Emir Can İğrek- 1001
Mabel Matiz- Bir Hadise Var

¤¤¤

"Bir hadise var, kimse bilmiyor

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Bir hadise var, kimse bilmiyor."


Göktuğ'dan

Soğuktan dolayı cebime soktuğum ellerimi istemeye istemeye cebimden çıkartıp çantama koyduğum anahtarı aramaya başladım hızla. Annem evdeydi ama gündelik temizlikten muhtemelen yeni dönmüştü, bu yüzden benim için kendi rahatını bozsun istemiyordum.

Çantanın ön gözüne koyduğum anahtarı bulduğumda bedenimi saran titremeyi yok saymaya çalışıp anahtarı kilide sokmaya çalıştım. Ama başaramamıştım.

Başım döndüğü için deliğe denk getiremediğim anahtarı cebime atıp binanın duvarına yaslandım. Birden ne olduğunu bilmiyor olsam da iyi hissetmiyordum. Birazdan herhangi bir köşeye bayılabilme ihtimalim bile vardı hatta, o denli kötüydüm.

En son sabah kahvaltısı yaptığım ve o sabah kahvaltısını da saat dört buçukta yaptığım düşünülürse başımın dönüyor olması da normaldi aslında.

Kararan görüşümü netleştirmek adına gözlerimi sıkıca yumup açtım birkaç kez. Bulanık da olsa bir şeyler görebilmeye başladığımda ise derin bir nefes alıp zile basmıştım yavaşça. Neyin nerede olduğunu zar zor görürken, üzerine midem de bulanmaya başlamışken kapıyı kendim açmaya efor harcayabilecekmiş gibi hissetmiyordum.

Kapının otomatiği, açıldığına dair tok bir ses çıkartınca zor da olsa toparlandım. Eve varıp odama çıksam ortada bir sorun kalmayacaktı aslında ama bir adım atmak için bile çok büyük efor harcamam gerekiyormuş gibiydi. İkinci kattaki evime ulaşacak olan merdivenleri tırmanmak bile zulüm gibi gelmeye başlamıştı.

Demir kapıyı yarım yamalak bir kuvvetle ittirdiğimde annemin "Kim o?" diyen sesini duydum boğuk bir şekilde.

Kötü olduğumu söyleyip onu aşağıya çağırsam çok endişelenir miydi? Ya da bana dikkatsiz olduğumu söyleyip, hasta olduğum için kızar mıydı?

Keşke endişelenseydi...

"Göktuğ, sen mi geldin oğlum?"

"Evet anne, ben geldim." diyerek cevapladım bu soruyu. Kötü olduğumu söyleme seçeneğini kendi kafamda elemiştim. Annemin benim yüzümden başına açılan tonla derdi varken bir yenisini de başına üşüştürmek istemiyordum. Bana bakmak zorunda değildi, ben ona bakmak zorundaydım.

Koçum BenimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin