0.8

31 7 0
                                    








gece bize ait olmayan yolların çağrısını duyuruyor, gökyüzünün altında gizemli bir serüvenin başlangıcını işaret ediyordu. yıldızlar, kaçışımızı onurlandıran tanıklar gibi parlıyordu, her biri bize yol gösteren bir ışık gibiydi. rüzgar, özgürlüğün melodisini taşıyordu kulağıma. kalbim, adeta geceyle bir uyum içinde atıyordu. bu kaçış, bize özgü bir ritim yaratmıştı. sokak lambaları, sessiz yolları aydınlatırken, her adımımız bir hikaye anlatıyordu.

jisung'a evden çıkacağımı söylediğim saatlerdeydim. saat gece biri gösteriyordu. çantamı hazırlamış, giriş kattaki evinizin camını açarak dışarı bakıyordum. kendi içimde veda seremonisi gerçekleştiriyordum. uyuyan kız kardeşime baktım gözlerim dolarken. saçlarının arasına bıraktığım öpücüğün ardından fısıldadım, "özür dilerim, olivia." artık gitmem gerektiğini biliyordum. aksi takdirde uyuyan kardeşimi izleyip vicdan azabından tek bir adım atamayacaktım.

cama yöneldiğimde rüzgarın melodisine kulak vermiştim bir kez daha. yüzüme esen tatlı, soğuk rüzgar her şeyin doğru zamanda gerçekleştiğini söylüyordu. sırtıma aldığım çantayla birlikte camdan aşağı atlamıştım. önce etrafa bakındım korkuyla. çok geçmeden jisung'ı gördüm karşımda. gülümsedim, genişçe gülümsedim. koşarak kollarımı onun bedenine sarıp sarmaladığımda sarı saçlarımı okşadı. yıpranmış, yolunmaktan seyrelmiş sarı saçlarım. onunlayken hayat yüzüme gülümseyecek, kahkahalar atmama izin verecek hatta o kadar mutlu olacağız ki küçük çocuklara öğütler vereceğiz mutluluğu bulmaları gerektiğine dair. toz pembe diyebileceğimiz bir hayatımız olacak.

jisung elimi sıkıca tuttu. yanımda olduğunu kalbime kazıdığı yetmezmiş gibi bedenime ve zihnime de kazımıştı. "bundan sonra o kadar mutlu olacaksın ki felix..." dedi gözlerimin içine bakarak. yanağına minik bir öpücük bırakıp kıkırdadım. seninle mutlu olmayacaksam bile geri dönmeye niyetim yoktu. bazen düşüp kalkmak gerekirdi çocuk gibi. biz yerden kalkmış, birbirimize tutunarak yürümeye çalışıyorduk.

adımlarımızı yönlendirmesine izin verdiğimde bizi nereye götüreceğine dair merak hissi oluşmuştu içimde. en ufak seste beni kollarının arasına alıp korumaya çalışacak kadar seviyordu. içim ağlıyordu -mutluluktan-, dışım gülümsemeler saçarken. bizi önce sahile getirdiğinde anlamıştım vakit geçirmek istediğini. kumlara oturduğumuzda sarılmıştım küçük bedenine. kollarımın arasında öylesine küçük kalıyordu ki bu beni güldürmüştü.

ay'ın ışığı denizin üzerine vururken gözlerim parlamıştı bu görüntüye karşılık. insanların hiç denilecek kadar az olduğu, aldığım her nefeste huzurla dolduğum bu dakikaların hiç bitmesini istemiyordum. "seni önce sahile getirme sebebim geçmişimizi şu an büyülendiğin denize bırakacak olmamız. kötü olan her şeyi burada konuşup bitireceğiz çünkü seni üzen her şey beni öldürüyor."

soğuk dudaklarını sıcak dudaklarımla harmanlamıştım cümleleri aklımda yankılanırken. aşkı dibine kadar hissediyordum. bazen bu hissettiklerime aşk demekten kaçınıyordum, böylesine derin bir sevgiyi aşka nasıl sığdırabilirim diye düşünüyordum. her zaman olmasa da, bazen, üç harfe bütün hislerimi sığdırabiliyordum. 

öpücüğümüzü uzun tutmayarak dudaklarımızı ayırdığımda sarhoş gibi bakıyordu bana. her an kollarımın arasına girip aşk şarabının etkisinden uyuyabilirdi sanki. burunlarımızı birbirine sürterek hoş bir tını bırakmıştı kıkırdamalarıyla. kollarımı bedeninden ayırarak sırtımdaki çantayı çıkarmıştım. o da yanında getirdiği çantayı benimkinin yanına bırakmış, başını omzuma gömerek koala gibi sarılmıştı bedenime. öncesinde onun bana yaptığı gibi saçlarını okşadım, kokusunu içime çekip öptüm defalarca. sokakta kalmak bile umrumda değildi. bazen sokak bile ev olabiliyordu ya da ev dediğim şey ben ve o'ydu yalnızca.

bebek gibiydi. ağırlığını üzerime bırakırken boynumu okşayan nefeslerinden anlamıştım uykuya daldığını. mırıldanıp duruyor, bedenime iyice sokuluyordu. gözlerim, sahildeki huzurun tablosunu çizerken, jisung'ın yüzünde yorgunluğun izleriyle dolu bir gülümseme belirdi. uykunun sıcak kollarla sardığı bedenin rüyalarını izliyordu yıldızlar. uzaktan, çok uzaktan...






the loneliestWhere stories live. Discover now