1.3

16 7 0
                                    





olivia'nın ağzından.



avustralya'ya kalkan uçağım indiğinde teyzemin evinde kalacağım için heyecanlıydım. onu telefonumla arayıp uçaktan indiğimi haber vermiştim. havalimanında olduğunu duyunca heyecanla koşmuştum. etrafa durmadan bakınıyor, onu görmeye çalışıyordum. bir yandan bavulumu çekiştirmek, bir yandan kalabalığın arasından geçip yürümek beni zorlamıştı. sanki buraya gelişimle özgür olmuştum tamamen. "olivia!"

tanıdık sesi duyduğumda bakışlarımı sesin geldiği yöne çevirmiştim. yüzümde kocaman bir gülümseme belirdiğine emindim. öylesine mutlu olmuştum ki bavulumu bile bırakıp teyzeme sıkıca sarılmıştım. onun yanında olmak beni güvende hissediyordu. anneme çok benziyordu ve onunla vakit geçirdiğimde annemle vakit geçirmiş kadar oluyordum. "tatlım... beni bu kadar özlediğini bilseydim daha önceden gelmeni isterdim! ah, tanrım ne kadar büyümüşsüm sen öyle? gel, bavulunu alıp gidelim buradan." kıkırdayarak kollarımı onun beline sarmıştım. geri çekilmek istememiştim. hem o da beni gördüğüne çok sevinmiş görünüyordu!

bavulumu taşımaya başladığında bana sarılması zor olduğundan geri çekildim. küçük bir çocukmuşum gibi elimi sıkıca tutarak havalimanından çıkardı beni. "avustralya'ya uzun zamandır gelmiyordum. burayı çok özlemişim, özellikle de seni! buraya gelme sebebim iyi olmasa da... güzel bir şeye sebep oldu." bir an duraksayıp gözlerimin içine baktı. neden gelmiş olacağımı anlayacak ki derin bir iç çekerek sessizce küfür savurdu. yine de gülümseyerek saçlarımı okşadı ve alnıma öpücük kondurdu tıpkı annem gibi.

"buraya arabamla geldim. sen havalimanındayım demeden yarım saat önce gelmiştim. senden daha çok heyecanlandığım konusunda iddiaya bile girerim! bak, arabam da şurada." elimi tutan eliyle göstermeye çalışmış ve oluşan komik görüntüden dolayı kıkırdamıştı. teyzem yalnız yaşayan biriydi. kendi ayaklarının üzerinde durmayı başardığı an yurt dışında kendisine yeni bir hayat kurmuştu. bir süre çocuk evlat edinmeyi düşünse de gerekli şartlara uygun görülmediği için evlat edinememişti. o zamandan beri bana ve abime daha çok ilgiliydi. elinden geldiğince kore'ye gelmeye çalışır, bizi günlerce gezdirip dururdu. abimi düşününce farkında bile olmadan suratım asılsa da çok geçmeden gülümsememi takınmıştım yüzüme. bugün en mutlu olduğum gün olmalıydı. başka hiçbir şey bozamazdı.

teyzemin arabasına geldiğimizde arabanın kapılarını açmış, bavulumu bagaja koyduktan sonra şoför koltuğuna oturmuştu. ben de heyecanlı bir şekilde ön koltuğa oturmuş, emniyet kemerimi bağlamıştım. "yolculuğa hazır mısın ufaklık?" dediğinde kahkaha atmıştım. senelerdir hiç değişmiyor olması beni bile şaşırtıyordu!

"hazırım teyze! evine gitmek için sabırsızlanıyorum." arabayı çalıştırdığında direkt evine gidip dinleneceğimi düşünmüştüm. telefonundan açtığı konuma göz ucuyla baktığımda kafeye doğru sürdüğünü gördüm. geldiğim ilk saniyeden midemi doldurup taşıracaktı anlaşılan. "kahve içmeye mi gideceğiz? teyze, hiç değişmemişsin! gerçekten buna gerek yok, direkt eve gidelim." bakışları anında yüzümü bulmuş ve kaşlarını çatarak yüzüme bakmıştı. teslim olur gibi ellerimi kaldırdım masumca.

"sana istedin mi diye sormadım ufaklık. teyzen sana kahve alıyor ve hayır dersen alacağım kahvenin on katını evde içmek zorunda kalacaksın. burada bolca kilo alacaksın gibi duruyor." göz kırpıp yola bakmaya devam ettiğinde ellerimi indirmiş, gülümseyerek yolu izlemeye başlamıştım. her şey rüya gibi hissettiriyordu. kalbim heyecandan o kadar hızlı atıyordu ki!

aramızdaki sessizlik beni geçmişe götürmüştü. müzik dinlerken korktuğum, şarkı söylerken bunu fısıltıyla yapmak zorunda olduğum günleri. teyzem bu konuda nasıl bir tepki verir diye düşünüyordum. bakışlarımı onun yüzüne yönlendirmiş, ani bir cesaretle atılmıştım. "teyze... burada istediğimiz gibi müzik dinleyip, şarkı söyleyebiliyor muyuz?" diye sorduğumda radyodan müzik açmıştı anında.

"bebeğim burası kore gibi değil. her şey serbest ama insanlar sınırını bilerek davranıyor. hem, müziğe ilgiliysen seni sanat okuluna yazdırırım. evimin yakınlarında çok güzel bir sanat okulu var, kendisini geliştiren öğrencilerini yurt dışında yapılan projelere de gönderiyorlar. kulağa hoş geliyor değil mi?" buraya gelişimin mutluluğunu daha yeni yaşıyorken bu cümleleri duymak... hayatımın dönüm noktasıydı sanki bu an. minnet dolu bir gülümseme yerleşmişti yüzüme. tanrım, saatlerdir durmadan gülümsüyordum! her şey toz pembe denilecek kadar masumdu burada.

"kulağa çok hoş geliyor... kore'deyken müzik dinleyemiyordum. şarkı da söyleyemiyordum ama bunu yapmayı o kadar çok istiyordum ki. bu yüzden... resim açısından kendimi geliştirmeye çalıştım. şimdi buradayken birden sormak istedim." dedim neşeyle. teyzem radyoyu işaret ederek müziğe eşlik etmemi istediğinde arabanın ekranında gözüken şarkı sözlerini okuyarak şarkıya eşlik etmeye başlamıştım kahkahalarımız eksik olmazken.







the loneliestWhere stories live. Discover now