1.6

20 6 0
                                    








olivia'nın okulunda öğretmenlik yapacağımdan bihaberdim. onu son görüşümün ardından; ona karşı içimde bir anlatma isteği var, ama bu isteği bastırmak, geçmişteki acı dolu anıları tekrar zihnimde canlandırmaktan kaçınmak için bir savaşa dönüştü. babamın bana yaptıkları, aile içindeki çalkantılar ve onu terk etme zorunluluğumun yarattığı pişmanlık, her biri üzerimde ağır bir yük oluşturuyordu.

dersime odaklanmak giderek zorlaşıyordu, çünkü aklım sürekli olarak olivia'nın şu an nasıl olduğu hakkında düşünceler üretiyordu. onun gözlerindeki çaresiz, hüzünlü bakışları unutmak imkansız gibi. sarılmak istiyordum ona. kokusunu içime doya doya çekip artık yanında olacağımı söylemek istiyordum. biliyordum, söylesem de inanmayacaktı artık. bu sırada kapı çalınmış, olivia ile beraber hannah içeri girmişti. gözleri kızarıktı küçüğümün, çok ağlamıştı. bir an için yanıma gelmek isteyince duraksadı. "teneffüste konuşalım, olur mu?" dedim gülümsemeye çalışarak. dolan gözlerindeki yaşları silerek yerine oturdu hiçbir şey söylemeden.

ona hediyeler aldığım, sıkıca sarılıp sarmaladığım günlere geri dönmek istiyordum. cesur olduğunu sanan bir korkağa dönüşmediğim günlere. kendimi cesur olarak tanımlamak istemiştim, çünkü hayatım boyunca karşılaştığım zorlukları aşmak için kendimi teşvik etmeye çalışıyordum. ancak gerçekte, bu "cesaret" dediğim şey sadece dışarıya yönelik bir kabuk gibi görünüyordu. içimdeki gerçek duyguları bastırmak için dışarıya güçlü ve kararlı bir görüntü veriyordum, ama derinlerde, korkularla dolu bir labirentin içinde kaybolmuş gibi hissediyordum.

aslında, bir korkak olduğumu kabul etmek zor, içimdeki çelişkilerle başa çıkmak da öyle. görünüşte cesur olduğumu düşündüğüm anlarda bile, içimdeki kırılganlık ve belirsizlik beni huzursuz ediyor. belki de cesaret, korkularımızla yüzleşme cesareti göstermekten geçer, ama ben bunu yapmaktan uzak hissediyorum. kaybedeceğim tek insanı da arkamda bıraktığımda anlamıştım kendimi kandırdığımı. korktuğum için kaçıyordum, uzaklara gidiyordum fakat geçmiş her seferinde tokat gibi yüzüme çarpıyordu. her gün, kendimi kandırarak yaşamaya devam ediyordum.

saate göz gezdirdiğimde dersin son dakikalarında olduğumuzu fark ederek serbest bırakmıştım öğrencileri. düşüncelerim başıma keskin bir ağrı bırakıyorken alnımı ovuşturuyorum bütün bunlar geçebilecekmiş gibi. yine, yeniden, kendimi kandırıyordum. derin bir nefes dökülmüştü dudaklarımın arasından. haber bile vermemiştim küçüğüme. kaybettiğim günlerin izleri, zamanın kıyısında soluklanmış bir rüya gibi hafızamda dolaşıyor. o günler, masumiyetin, umudun ve neşenin hüküm sürdüğü zamanlardı. her an, bir hazine gibi değerliydi; her gülümseme, bir umut ışığı gibi parlıyordu içimde. şimdi, geçmişe dönüp baktığımda, o günlerin değerini daha iyi anlıyordum. güneşin batışıyla sararan gökyüzü, yıldızların gizemli dansıyla gecenin sessizliğine bürünürdü. rüzgar, saçlarımı okşarken ruhumu da özgürlüğün kollarına bırakırdı. şimdi, zamanın acımasız akışıyla o günler de geride kaldı. kalbimdeki hatıralar ilk günkü gibi aklımda. canımı yaksa da özlemle dolu bir gönül bırakıyordu geçmişin eşiğinde.

zilin çalmasıyla dışarı çıkan öğrencileri gördüğümde burukça gülümsedim. ayağa kalkarak sınıfın dışarısına adım attığım sırada onun sesini duydum. "abi," dedi bana. duraksadım. donakalmıştım sanki. sesindeki hüzün öylesine kalbime işlemişti ki tek bir adım atacak cesarette bulunamamıştım. bakışlarım onun yüzüyle buluştuğunda kollarını hışımla bedenime sardı. gözlerim şaşkınlıkla açılırken onun sarılışına karşılık vermiştim.

"yaşananlardan sonra kalamazdım dört duvarın arasında. sana söylemeyeceğim miniğim, söyleyemeyeceğim, daha çok üzülmeni istemiyorum. beni anladığını biliyorum. veyahut anlayacağını. mantıklı düşünebilseydim söyleyeceğim ilk kişi sen olurdun. yapamadım, özür dilerim. seni üzmek istememiştim hiçbir zaman. ağlama lütfen. döktüğün her gözyaşı daha çok acıtıyor canımı. söz veriyorum telafi edeceğim. bana güvenmesen de güvenini kazanacağım tekrardan." geri çekildiğimde yüzünü ellerimin arasına alarak gözyaşlarını silmiştim. gözlerinin umutla parlayışına şahit oldum. bütün dünyalar benim oldu o an.

"tekrar gitme felix, yalvarırım..."

kardeşimin titreyen sesiyle dökülen yalvarışları, iç dünyamda derin bir fırtına yaratıyor. bir yanda onu bırakmış olmanın acı verici yükü, diğer yanda ise kendi hayatımın dengesini ve ilerleyişini korumanın önemi. gözyaşlarının arasında boğulan kararlar, yüreğimde çarpışan duygusal fırtınaların sessiz tanıkları. alnına uzun bir öpücük kondurdum. eski günleri hatırlatan sıcak öpücüğümün kalbini de ısıtmasını istedim. hissediyordum, çok üşüyordu kalbi.  öylesine güzel bir gelecek kuracaktım ki bize, bugünlerimiz geçmişin tozlu sayfaları arasında kaybolacaktı.









the loneliestHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin