1.4

19 6 0
                                    





olivia'nın ağzından.



teyzem benim için her şeyin en iyisini yapıyordu. en iyi okullardan birine kaydımı yaptırmıştı, okulda zorluk çekmemem için kursa bile götürüyordu beni. hayatımda yaptığım en doğru kararın bu olduğunu düşünüyorken arada abim aklıma düşüyordu. bir telefon uzağımda olsa da onu aramak istemiyordum. o da bensiz hayat kurmuştu kendisine, her ne kadar kabul etmesem de doğru olan buydu. kendimi kandırmaya lüzum yoktu. yeteri kadar yalanların arasında büyümüştüm ne de olsa.

dimdik, kendi ayaklarımın üzerinde duracağım bir gelecek tasarlıyordum kendime. sürekli çalışıp çabalıyordum. sadece teyzem değil, annem de bunu yapmamı isterdi. biliyordum. gülümsedim burukça. içimdeki anne özlemi yoğunlaşıyordu günden güne. bazen unutuyordum teyzemin yanında olduğumu. en ufak gürültüde yerimde sıçrıyordum babam burada sanıp. ne zaman bu olsa teyzem kollarının arasına hapsediyordu beni.

sabahın erken saatlerine gözlerimi açtığımda yatağımdan doğrulmaya çalışmıştım. bir haftadır öylece okula gidip geliyordum. okuldayken resim çiziyor, şarkılar söylüyor, enstrüman çalmayı deniyordum. benim için eğlenceliydi. kendi istediğimi yaparken, yaptığım şeyden fazlasıyla zevk alıyordum. daha dün bunların hayalini kuruyorken şu an bunları yapabiliyor olmak benim için büyük bir nimetti.

teyzemin ütülemiş olduğu formalar görüş açıma girdiğinde istemesem de yataktan kalkmak zorunda kaldım. üzerimdeki pijamaları çıkarıp okul formamı giymeye başlamıştım. mutfaktan gelen kokular kıkırdamama sebep oldu. "umarım bu sefer de mutfağı yakmıyorsundur teyze." dedim kendi kendime. okulun kravatını bağladıktan sonra aynadaki görüntüme bakmıştım. düşününce, aynadaki olivia ben değilmişim gibi hissettiriyordu. çok korkuyordum bunların rüyadan ibaret olmasından. gözlerimi açtığımda o evde görmek istemiyordum kendimi.

saçlarımı tarayıp yüksek bir at kuyruğu yapmıştım. yanlarıma perçemlerimi bırakmayı da ihmal etmemiştim. odamdan çıkarak mutfağa doğru ilerlediğimde teyzemin hazırlamış olduğu kahvaltıyı görünce ona sarılmıştım arkasından. "hamarat olmuşsun iyice. sözümü dinlemiyorsun ki, ben yapardım yemekleri!" kaşlarını çatarak bana attığı bakışlarına alışmıştım artık.

kahvaltı sofrasında, geçmişten bugüne uzanan anılarımızla dolu bir muhabbet havası esiyordu. teyzemle paylaştığım her an, beni bir adım daha yaklaştırıyor bu yeni hayata. onunla birlikte geçirdiğimiz zaman, sanki kaybolan parçaları bulmuşum gibi hissettiriyor. birlikte yaptığımız kahvaltılar, sadece bir güne başlamanın ötesinde, birbirimize olan bağımızı güçlendirir hâle geliyor. onunla geçirdiğim her gün, bir öncekinden daha anlamlı hale geliyor. bu yeni yaşam, birlikte geçirdiğimiz zamanın kalitesini ve değerini ön plana çıkararak, beni gerçek anlamda zenginleştiriyor.

kahvaltı sofrasında, ince bir çiçek deseniyle süslenmiş tabaklarda yer alan lezzetler, sadece midemi değil, ruhumu da doyuruyor. her lokma, geçmişin tatlarını hatırlatıyor ve geleceğe dair umutları yeşertiyor. teyzem, sıcak bir kahve fincanını elinde tutarken, gözlerindeki anlam dolu bakışlarla bana bir ömür sürecek bir bağın filizlenmekte olduğunu hissettiriyor.

bu yaşam, sadece bir evi paylaşmak değil, aynı zamanda kalplerimize dokunarak, hayatın zorluklarına karşı omuz omuza durmak demekti benim gözümde. teyzemle geçirdiğim her an, bir kitabın sayfalarını çevirir gibi, hayatımın yeni bir bölümüne geçişimi simgeliyordu. teyzemle birlikte yazdığımız bu hikaye, sayfaları çoğaldıkça değer kazanıyor ve beni geleceğe umutla bakmaya teşvik ediyordu. kahvaltımızın sonunda çantamı hazırlayarak omzuma takmış, teyzemin yanaklarına öpücükler bırakarak kapıya yönelmiştim. "iyi dersler tatlım, kendine dikkat et!" dediğini duyduğumda yüzümdeki gülümsemeyle el sallamıştım ona.

adımlarımı okula yönlendirmeye başladığımda kulaklıklarımı çıkararak müzik dinlemeye başlamıştım. ruhumu harmanlayan güzel şarkılar. ah, o güzel şarkılar... beni bambaşka dünyaların içine sürüklüyorlardı. uzun yolları kısaltacak kadar dinlendiriyordu bedenimi ve ruhumu. kulağımı okşayan her melodiye kulak veriyor, hissediyordum şarkının sözlerini. sanat buydu. bir şeyi hissederek yapmadığımızda gözlerimizin önünde anlamını yitirirdi. hayır, müzik anlamını yitirmemeliydi. sonuçta hepimiz müziği hissederiz, değil mi?

okula yaklaştıkça, müziğin tempolu ritmiyle adımlarım hızlanıyordu. sanki hayatın bütün zorluklarına meydan okuyarak ilerliyordum. sınıfa girdiğimde bile kulaklıklarımı çıkarmadım; çünkü müzik, beni herkesten ve her şeyden koruyacak bir kalkandan farksızdı...







the loneliestWhere stories live. Discover now