8. BÖLÜM

5.5K 226 49
                                    

Başımı yasladığım sert omuzun her hareketinde başım sürekli omzundan ayrılarak tekrar omzuna düşüyordu. Kolları arasında olduğum beden beni düşürmekten korkarcasına bedenimi sıkı sıkıya tutuyordu. Ensesinden elime bulaşan sıcak kanın vücuduma saldığı ürpertiyle daha da çok gerildim.

Kafasına o şiddetle vurmama rağmen hala nasıl ayık kalabiliyordu bir türlü anlam verememiştim. Ben bile kafama onun ki kadar şiddetli bir darbe almama rağmen vücudumu uyanık tutmakta epey zorlanıyordum. Ama beni ayakta tutan şey bundan çok içimde yaşadığım korkudan da kaynaklı olabilirdi.

İkimizi de ormandan çıkaran bedeniyle nihayet ana yola inmeyi başarabilmiştik. Ben hangi ara bu kadar koşmuştum onun bile farkına varamamıştım. Geri dönüş yolunda aldığımız mesafe ve katettiğimiz yol beni epey şaşırtmıştı. Bora'nın bacağıma sardığı ceketi bile vücudumu ısıtmaya yetmemişti. Şuan hem soğuktan hem de yaşadığım korkudan dolayı tir tir titriyordum.

Kendinden emin adımlarıyla beni taşıyan Bora'yla çok geçmeden karşımıza çıkan Oktay'ı gördük. O da bizi görmüş olmalı ki endişeye bürünen suratı büyük bir rahatlama tepkisi göstermişti. Biz ona yaklaşırken o da hızlı adımlarla yanımıza geldi ve hızını hiç bozmadan bizimle aynı hizada yürümeye devam etti.

"Çok şükür abi geldiniz nihayet. Size bir şey oldu diye aklım çıktı. Neyse ki iyisiniz." Arada üzerime kayan gözleri bana tuhaf bir ifadeyle bakıyordu. Sanki şimdi ayvayı yedin bakışlarıydı bunlar.

"Geldik Oktay geldik. Birilerinin canı sorun çıkartmak istemiş ama asıl sorunu ben eve geçince çıkartıcam ona. Ben sürprizini hiç sevmedim bakalım o benimkini sevecek mi?" Diyerek sert bakışlarını kısa bir anlığına üzerime çevirdi.

Duran adımlarıyla birlikte bedenimi sertçe yere bıraktı. Ayağım hiç beklemediğim anda yerle temas edince burkulan bileğimde keskin bir acı daha hissettim. Ayakta tutamadığım bedenim acıyla yere düştü. Anlaşılan uzun bir süre kaçmak için yaptığım planları rafa kaldırmam gerekecekti. Şuan ayağım yürümek için bile epey kötü bir durumdaydı.

Önünde durduğumuz araç buraya geldiğimiz araçtan farklıydı. Acıyan ayağımda umarım ciddi bir sıkıntı, en kötüsü bir kırık varsa en az bir ay boyunca bu acımasız adamın ellerindeyim demekti. Bana ters ters bakan bakışlarını üzerimden çekmeden yanıma geldi ve kolumdan tuttuğu gibi bedenimi kendi bedeninin üzerine yaslayarak ayağa kaldırdı.

Koluna sardığım elimi itmese de gözlerimin içine ters ters bakmakla yetindi. Aracın hemen yanında olduğumuz için kapıyı açtı ve bedenimi sanki içeri tıpkı bir koli tıkar gibi tıktı.

"Yavaş olsana ya ben kendimde binebilirdim." Beni içeri bıraktıktan sonra çekilecekti ki sözlerimden sonra yüzüne tehlikeli bir tebessüm yerleştirip iri bedenini üzerime eğdi. Kapının dışına yasladığı elleriyle üzerime bir yük bırakmasa da bakışlarının üzerimde bıraktığı ağırlık bile benim için fazlasıyla yeterliydi.

"Senin hala konuşabildiğine inanamıyorum Mira. Ama zamanın varken bence de konuşmalısın. Bana yanlış yaparsan eğer sana başka bir Bora'yla karşılaşacağını söylemiştim. Bunu sen istedin. Bekle ve sana neler yapabileceğimi izle bakalım." Diyerek son bir kez daha küçümseyen bakışlarını üzerimde gezdirip kapıyı sertçe örttü.

Oktay bizden biraz daha uzakta Bora'yı bekliyordu. Bora yanımdan ayrıldıktan sonra Oktay'ın yanına ilerlemişti. Üzerinde ki siyah takım elbisesi hala tüm ihtişamıyla üzerinde duruyordu. Benim dağılan halime rağmen o ve üsütündekiler hala epey düzgün duruyordu.Saçlarının arasından ensesine karışan kan lekeleri içimde ufak da olsa bir pişmanlık hissinin yeşermesine neden oldu. Ardından bakışlarım ellerime döndü.

Kayıp Pusula (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin