10. BÖLÜM

5.8K 213 50
                                    

Ayağımda hissettiğim acı eve geleli yaklaşık bir saat geçtikten sonra daha da azalmaya başlamıştı. Şuan içimi rahatlatan tek şey Bora'nın gitmeden önce söylediği kırık yada çıkık yok cümleleriydi. Soğuktan üşüyen bedenimi uzandığım yerde biraz daha küçüklerek daha da fazla kendime çektim.

Sanki bu hareketimle hem üşüyen bedenimi hem de yalnız ruhumun da göremediğim yaralarını sarabileceğimi düşündüm. Elbiseden kaynaklı açıkta kalan bacaklarıma sardığım kollarımla gözlerimin üzerinde hissettiğim yorgunluğun verdiği o ağırlık daha da arttı.

Usulca kapanan gözlerimle sabahın bana getireceklerini beklemeye başladım. Her ne kadar uyumak istemesem de kapanmak için beni zorlayan zihnim bana hiç de yardımcı olmuyordu. Gözlerimin üstünde hissettiğim ağırlıkla daha fazla bu konu da direnç gösteremedim.

Kulağıma ilişen kuş sesleri uyuduğum derin uykudan bir anda beni çekip çıkartmıştı. Bir anda irkilen bedenim, vücudumda yer edinen stresin ve anksiyetenin doğurduğu ufak bir sonuçtu. Kendimi o kadar kasmış olmalıyım ki uyurken bile ne bedenim ne de zihnim gevşememiş dün ki yorgunluğun daha fazlasını bedenime hediye etmişti.

Sanki kulağımın dibinden gelen kuş sesleriyle yüzüme gelen güneş ışığı tüm bedenime sabah sabah ufak çaplı bir işkence sunmaya fazlasıyla hevesliydi. Uzandığım yerden hafifçe doğrularak gözlerimi kıstım ve elimi güneş ışığının gelmemesi için gözlerimin önüne siper ettim.

Üzerimde benim örtmediğim ve nereden geldiğini anlayamadığım battaniyeyi görmemle kaşlarım çatıldı. Bunu kimin örttüğünü bilmesem de gece boyunca üşüyen bedenimi ısıtmaya yetmişti. Camdan içeriye dolan gün ışığıyla yerimden tamamen doğruldum. Bakışlarım artık dün gece ki kadar acımayan ayak bileğime döndü. Dün gece tıpkı küçük bir dağ gibi olan şişlik şimdi inmiş düz bir plato haline gelmişti.

Ayaklarımı kanepeden dışarı sarkıtarak kanepenin verdiği rahatsızlıktan tutulan bedenimi gererek açmaya çalıştım. Uykudan yeni kalktığım için gelen esnemeyle elimle ağzımı kapatarak içeri de benden başka kimsenin olmamasının verdiği rahatlıkla genişçe esnedim. Daha sonra kanepeden sarkıttığım ayaklarımı denemeye karar verdim ve sağlam ayağımla zemine bastım ardından yavaşça ayaklandım. İlk başta diğer ayağıma tam basmasam da nasıl bir durumda olduğunu anlamam için üzerine basmam gerekiyordu.

İçimden dualar ederek bastığım ayağım bana hiç de tahmin ettiğim gibi bir acı yaşatmadı. Hafif bir ağrı olsa da bu düne göre katlanamayacağım boyutta bir ağrı kesinlikle değildi. İçimden derin bir nefes vererek tüm yaşananlara rağmen buna şükrettim.

Üzerime yapışan kıyafetle artık iyice bunalan bedenimin acil kıyafet değiştirmesi gerekiyordu. Bunun için yine Bora'nın dolabına başvurmam gerekecek gibi gözüküyordu. Dün gece her ne kadar sinirli olsada bana öyle pek de korkacağım şeyler yaşatmamıştı. Göktuğ'un yanında yaşadığım türlü türlü işkenceler sonrası bunların bana normal gelmesini yadırgamamak gerekirdi sanırım.

Salonda gezinen adımlarımı anlık gelen cesaretle usulca merdivenlere yönlendirdim. İçimden Bora'nın kaldığım odada olmamasını dua ederek ayağımı zorlamadan merdivenleri çıkmayı başardım. Odanın önüne gelen adımlarımla kapıya iki kez vurdum ama içeriden hiçbir ses gelmemişti. Kısa bir süre bekledikten sonra kapıyı tekrar tıklattım ve içeriden ses gelmeyince kapıyı sessizce araladım.

Başımı içeriye doğru uzattığımda yatakta uyuyan beden gözüme ilişti. Yorganın yarısı üstünde diğer yarısı da yerde duran bir adet Bora bana verdiği tüm huzursuzluklara rağmen rahat bir uykunun kollarında gibi gözüküyordu. Sessiz olmaya özen göstererek adımlarımı içeriye yönelttim ve kapıyı sessizce arkamdan örttüm.

Kayıp Pusula (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin