6.bölüm

48 5 0
                                    

Melike

Kübra'nın odasının kapısını yavaşça açıp önce içeri baktım. Kerem buradaydı. "Melom? Gelsene."

"Konuşuyorsanız rahatsız etmeyeyim."

"Yok, Kerem'e gelen teklifi sunuyordum. Gel sen." Başımı sallayıp içeri girdim. Çantamı masanın üzerine bıraktım. "İzin aldım eve gidicem, annemle konuşmak için de, ne alayım?" Ellerimi belime koyup sordum.

Biraz düşünüp cevap verdi "Altın al. Konuşmana bile gerek kalmaz." Güldüm, haklıydı. Gözüm bizi -daha doğrusu beni- izleyen Kerem'e kayınca aklıma yüzük geldi. Cebimden yüzüğü çıkardım.

"İşte, yüzük. Revire Geldiğin de düşürmüşsün." Heyecanla gözleri büyüdü ve yüzüğü aldı elimden. "Allah senden razı olsun Melike. Valla nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Çok çok Sağol." Yanaklarım kızarınca Kübra'ya baktım, tutuldum yine konuşamıyorum.

"Neyse, hadi sen çık artık geç kalma. Dediğimi de yap. Dikkatli git gel, haberdar et beni." Kübra'ya sarılıp çıktım odadan. Aslında yüzüğü vermeyecektim. Ne bileyim hani bir gün bir şey olur o zaman veririm diye düşünmüştüm ama bu sefer de o kaybettiğini sandığı için pişmanlık ve suçluluk duyacaktı. Bu yüzden vermek en doğrusuydu.

Çeyrek aldım a dostlar.

Kapıyı çaldım, gergindim. Kapıyı abim açmıştı, bir şey demeden başıyla içeri girmemi işaret etti. Ayakkabılarımı çıkarıp girdim. Montumu askıya astım. "Anne nerede?"

"Balkonda, Azize teyze gelmişti onunla oturuyor."

"Uff, o kadın yine mi geldi ya." Dedikoducu pis karı. Neyse dur havamı atayım. Iyi ki scrubslarımla gelmiştim. Balkon kapısının önünde son bir nefes aldım ve girdim.

"Anne.."bana doğru dönünce yüzü düştü ve başını çevirdi. Azize karısı burda pek birşey de diyemez. Hemen cebimden altını çıkardım. "Sana aldım. Özür hediyesi. Biliyorsun ben pek beceremiyorum bu işleri." Yanağımdan makas alıp, altın kutusunu aldı eline.

"Kızım hem hemşire, hem de annesine altın alıyor. Azize görüyorsun demi maşallah kızıma, tüh tüh tüh." Yüzüme doğru birazcık tükürmüş olsa da gülümseyip sarıldım anneme.

Azize teyze gittikten sonra annemle kahve içiyorduk. "Eve döneceksin değil mi?"

"ya şimdi ev çok uzak oraya. Gidiş geliş sıkıntı oluyor. Bende--"

"Tek kalmana hayatta izin vermem."

"Ay yok yok, Kübra'yla kalcam. Eşyalarımı da alırım şimdi. Arada gelirim ama ha. Özlerim zaten ben."

Sonra ki 2 saat boyunca kıyafetlerimi, malzemelerimi toplamıştım. Zaten bir çoğu Kübra'ya giderken götürdüğüm valizde olduğu için çok eşya yoktu.

Birde arada Kübra aradı, annemle konuştu beni çekiştirdiler. Tch tch tch, annemle konuştukları zaman hemen bir dedikodu hemen bir beni çekiştirmeler.

Neyse işte sonra eşyaları arabaya yerleştirip yola çıktım. Yoldayken telefonum çaldı. Kayıtlı değildi.

"Alo?"

"Melike, ben Kerem."

LAN

Kalbim.

Öyle direk denir mi oğlum ben Kerem diye?

"K-kerem? Merhaba."

"Ben şey için aramıştım, yüzüğü buldun ya? Teşekkür etmek amacıyla bi kahve içeriz diye düşündüm. Tabi sende istersen." Ne dicem ben şimdi?

"Olur, içelim. Nereye geleyim?"

"Aslında yemek mi yesek? Bir an acıktım. **** restoranı uygun mu?"

"Evet evet, geliyorum." Bir süre sessizlikten sonra ne yapacağımı bilemeyip telefonu kapattım. Afferim gerizekalı, suratına kapattın telefonu.

Restorana girişte cam kenarında oturduğunu görünce oraya doğru gittim. Beni görünce kalktı. "Hoş geldin."

"Hoş buldum. Ya Kerem ben tak diye suratına kapadım ama kusura bakma lütfen." Güldü.

"Sorun değil, ne yemek istersin?" Menüden yemek seçtik. Garsona söyledi.

"Tekrardan çok teşekkür ederim. Benim için çok değerliydi."

"Ne demek. Ben ilk gün yine bakmıştım hani etrafa, sen çok önemli olduğunu söylediğin için tekrardan baktım. O zaman buldum işte." Ne güzel yalan söylüyorum ben.

Yemekler gelince sessizce yemek yedik. Zaten fark ediyorum, Kerem yemek yerken hep susar. Konuşmaz. Ahlaklı çocum ya.

..

Kübra

"Kübra! Kalk kalk çabuk! Kaalk! Anlatmam gerek kalk!" Of, yatağımın üstünde debelenen ve kafama yastıkla vuran bir Melike sayesinde kalkmıştım. Doğrulup kötü bakışlar attınca o da karşılığında kedi bakışları atmıştı. Oflayıp sırtımı başlığa yasladım. "Anlat."

Hemen ayağı kalktı, nasıl aradığını, ne yediklerini her şeyi en ince detayına kadar girip anlatmıştı. "... İşte sonra oradan çıkarken tam hani sarılacaktık ki bir an da uzaklaştı. Bende hem üzüldüm hem korktum. Hani dedim bir sorun mu var diye. Abdesti bozulurmuş diye sarılmadı. Ya kanka inanabiliyor musun?! Abdesti bozulur diye sarılmadı bana! Tamam üzüldüm hani keşke sarılsaydık ama imanlı kocam. İmanlı olmasına bile düşüyorum bu adamın. Her şeyiyle mükemmel bir insan."

"Nikah tarihi ne zaman?" Dalga geçince gülüp kendini yatağa attı. O sırada kapı çaldı, bizim kız yine hayal dünyasına daldığı için ben kalktım açmaya. Delikten baktığımda sarı saçları görmüştüm sadece, başını kapıya yaslamış gibiydi.

"Bera-- Berat?!"

Kapıyı açarken karşımda kaşı ve dudağı patlamış, boynunda, yüzünde morluk olan bir Berat beklemiyordum. Zaten açtığımda kapıya yaslanmış olduğu için dengesini tam kuramayıp üzerime doğru gelmişti.

Ula Nolayi Nolayi?Onde histórias criam vida. Descubra agora