8.bölüm

33 3 0
                                    

Melike

Maç başlayalı yarım saat olmuştu, ben Karan'ın karnını doyurup giydirdikten sonra daha yeni stadyuma gelmiştim. Kartımı göstermem yeterliydi girmek için. Çantayı omuzuma aldım, Karan'ı da kucakladıktan sonra girişe gittim.

"Şöyle kartımı göstereyim," boynumda ki kartı uzattım. Güvenlik kontrol ettikten sonra geçmeme izin verdi. "Hadi babaya gidelim aşkım."

Kulübenin arkasında ki tribünlere oturduk, Abdülkerim'in eşi ve yeni doğan kızı Lara da buradaydı. Selam verip çantayı ayaklarımın altına koydum ve Karan'ı da yanımda ki yere oturttum. Burası baya boştu, arkada bir iki kişi vardı sadece.

"Suşadım." Koluma sarılmış Karan'a gülümsedim, çok tatlıydı bu. Çantadan biberonunu çıkarıp su verdim. Kamera bir kaç saniye olduğumuz yeri çekmişti bu sırada.

"Melike!" Klubenin yanından çıkmış Kübra buraya doğru bağırmış, el sallamıştı. Bende ona el sallayıp ayağı kalktım ve demirin önüne gittim. Biraz yukarıda kalıyordum. "Birazdan maça çıkarsan şaşırmam." Dedim. Gülüp saçını savurdu.

"Çok da güzel oynarım." Biz konuşurken Birden taraftarın sesi yükseldi, rakip kaleye döndüğümüzde gol pozisyonunda olabileceklerini gördük. Hemen Karan'ı kucağıma alıp geri demirin önüne geldik. O sırada Kaan asist yapmış Kerem de gol atmıştı. "Gool!" Diye sevdindim Karan'la. Kahkaha atarak Gülüp ayaklarını salladı.

Bizim tarafa doğru koşan Kerem potter sevincini yaparken bizi gördü, yanımıza doğru gelince heycanlandım, sanki değilmişim gibi. Kollarını uzatınca Karan'ı istediğini anlayıp uzattım. Karan'ı önce havaya kaldırıp sonra öptü ve Kaan'ın yanına koşup oğlunu ona verdi.

Maç devam edeceğinden geri bana getirdi Karan'ı,"helal!" Diye bağırdım o geri sahaya dönerken. Duymamış olmalı ki dönüp bir şey demedi.

Maçın son 2 dakikasında Abdulkerimin eşi ile sahaya çıkmak için tribünden ayrıldık, kazanmıştık, 4-2. Biz inene kadar zaten Maç sona ermişti. Kaan hemen gelip Karan'ı aldı ve sahaya götürdü. Bende Kübra'nın yanına geçtim.

"Ooo, Anne hanım gelmiş." Neyi ima ettiğini anlayınca koluna vurdum. "Yaa! Hayali bile güzel sus."

Sonrasında soyunma odasında Okan hocanın konuşmalarını çevirmişti Kübra, bende oturmuş Karan'ın saçlarıyla oynuyordum. Konuşma bitince Kaan yanıma geldi. "Çok teşekkür ederim Melike, valla hayat kurtardın."

"Ne demek, zaten Karan'la çok güzel zaman geçirdik. Değil mi yakışıklı?"

"Baba biliyo musun? Ben onla evlencem" dediğiyle herkes gülerken bende "büyüyünce bu teklifi kabul edicem Aşkım, görüşürüz." Dedim.

Kübra'yla oradan ayrılırken yan koltuk prensesi bu sefer bendim, giderken aldığımız yemeği yiyordum. "Kerem'in sana bakışları şaka mıdır?" Yemek boğazımda kalacaktı az daha.

"Ne?"

"Soyunma odasında, Okan hoca konuşuyor ama o full seni izliyordu. Valla o da sana abayı yakmış gibi."

"Yok be, bana mı? Karan'a bakıyordur ya da başka bir şey düşünüyordur. Sokma aklıma şöyle şeyler, umutlanıyorum." Omuzlarını kaldırıp indirdi. "Öyle diyorsan."

Anahtarları çıkarıp bana uzattı, "sen geç, şu yemeği de Berat'a almıştım onu vereyim. Birde annenin yaptığı turtadan bi dilim versene götüreyim." Imayla gülümsedim "ooo, turta vermeler falan. Sen bir erkeği böyle düşünür müydün?"

"Gidiyorum." Arkasına dönüp karşı kapıyı çalacakken kolunu tuttum "tamam tamam, dur getiriyorum." Hemen tabağa dilimi koydum, yanına da sosla kalp çizdim. Tabağı elime tutuşturup tam kapıyı kapatıyordum ki tuttu. "Melike! Sil şunu ya!"

"Kübra?" Arkadan gelen sesle afallayınca fırsat bilip kapıyı kapattım hemen.

Kübra

Arkam hala Berat'a dönükken derin bir nefes aldım ve gülümseyerek döndüm. "Nasılsın?"

"Düne göre iyiyim, kazanmışız." Başımı salladım. "Evet." Yine aramızda garip bir bakışma geçti. Aklıma yemek gelince kendime geldim. "Ah şey, sana yemek getirdim. Soğumuş olabilir mikrodalgaya atarsan iyi olur. Bu da... turta." İstemeyerek turtayı da ona uzattım. Kalbe bakıp sırıttı.

"Ya Melike yapmış, yanlış anlama yani. Neyse ben gideyim." Hemen kendimi açıkladım. Oy Melikem oy.

"Aslında yardım edersen çok güzel olur. Pek ayakta duramıyorum."

Yazar hanım; not düşmek istedim Berat beyimiz tabiki burda kendini acındırıyor.

Not bitmiştir.

Biraz saşırsam da kabul edip içeri girdim, bismillah.

Evi düşündüğümün aksine topluydu. Sadece mutfağa doğru geçerken baktığım salon biraz dağınıktı, muhtemelen orada kaldığı içindi o da .

"Temizliğe bi abla geliyor, yoksa dağınık biriyimdir." Fazla dürüst bir insan. Normalde olsa hemen yok ben zaten böyleyim, annem hep övünür falan derlerdi.

"Sen salona geç uzan, ben hazırlar getiririm şimdi. Çekmeceleri açmam da sakınca var mı?" Başını iki yana salladı"Kendi mutfağınmış gibi davran."

O içeri geçerken ben de yüksek ısıda bir buçuk dakikaya attım yemeği. Tepsiye ayranı ve kaşığı da koyup beklemeye başladım. Ses gelince mikrodalgayı açıp yemeği de tepsiye koydum. Yanına da tatlıyı sıkıştırıp elime aldım ve salona gittim.

Koltuğun yanında ki sehpanın üzerine indirirken eğildiğim için saçım tam Tepsiye düşecekti ki Berat elleriyle saçlarımı tuttu ve omuzumun arkasına doğru kaldırdı. Yanaklarıma kan pompalanırken sıcak basmıştı. Evet küçük şeylerden etkilenen bir insandım.

"S-sana afiyet olsun. Gitmem gerek."

"Yedirseydin de gitse--" o devamını getiremeden ben evden çıkmıştım bile. Daireye girdiğimde sırtımı kapıya yaslayıp derin nefesler aldım.

"Anlat."

Tabii bir eli belinde, diğerinde de terlik olan bir anne edasıyla bakan Melike'yi unutmuşum.

Ula Nolayi Nolayi?Where stories live. Discover now