1

10.1K 1.2K 1.3K
                                    

Haiii ben geldiim! İlk bölümü de iftardan sonraya sakladım ehehe. Bu arada fic angst son olmayacak, ben angst son yapmaya kıyamam dayanamam.

Yazım yanlışlarım varsa affoluna. Keyifli okumalar dilerim lokumlarım! Xx

+++++

1 hafta sonra|

Sınıfta en yakın arkadaşım sınıf başkanı olan Robin ve Taehyung'tu. Taehyung'a hislerim yalnızca arkadaşlıktan ibaret değildi ne yazık ki. Daha fazlası olduğunu hissedebiliyordum.

"Jungkook sınıfa girmesen daha iyi." Robin koridorun ortasında beni durdurduğunda kaşlarım çatıldı. "Ders başlayacak az sonra, neden böyle söyledin ki?" diye soluduğumda saçlarını dağıtacak şekilde başını ovuşturdu.

"Er ya da geç öğreneceksin gerçi..." diye üzgün bir sesle homurdandığında kaşlarım mümkünmüş gibi daha da çatıldı. "Ne oldu ki Robin?"

Bakışlarını gözlerimden kaçırarak zemine düşürürken ofladı. "Kötü bir şey... Kötü bir şey oldu..." diyerek elimdeki Taehyung için aldığım meyve suyunu sıkıca tutarak sınıfa koşmaya başladım.

"Jungkook dur, koşma." Robin arkamdan seslenip bana yetişerek durdurmaya çalışsa da kolları arasından sıyrıldım ve sınıfın kapısından içeriye girdiğim anda kilitlenip kaldım. 

Öğretmenler masasına oturan Daniel ellerini Taehyung'un boynuna dolamış ve onu önüne çekmişti. İkisi de gülüşerek aralarında konuşurlarken kalbim deli gibi sızladı. Parmaklarımın arasındaki meyve suyu gürültüyle yere düşerek patladığında ayakkabılarıma sıçrayan ıslaklığa doğru düşürdüm bakışlarımı.

Başımı eğmemle gözyaşlarım saldırıya geçerek kirpiklerimden firar etmeye başlayınca geriledim. "Jungkook? İyi misin?!"

Taehyung'un sesi kulaklarımda uğuldarken gerçek anlamda ona beslediğim hislerimin platonikten öte olmadığını, hislerimin asla karşılık bulamayacağını anlayınca içim sıkıştı.

Robin ile çarpıştığımda beni sıkıca tuttu. "Jungkook, çok üzgünüm." diye fısıldadığında onun bile gözlerine bakamadım. Ağladığımı görmesini istemediğim için koşar adımlarla uzaklaşmaya başladım.

Burnunu burnuna sürtmüştü Daniel Taehyung'un. O görüntü arkamı dönüp gidiyor olmama rağmen gözlerimin önünden çekilmiyordu.

Hıçkırıklarımı bastırmaya çalışarak sessizce ağlayabilmek için kendimi delicesine sıka sıka ilerledim. Gözyaşlarım gerçek anlamda beni yarı yolda bırakmaya niyetliydi. Ağlamamak için kendimi zorladıkça gözyaşlarım yanaklarımdan daha hırçınca süzülmeye devam etti.

Koridorun sonunda neredeye gideceğimi dahi bilmeden ilerlerken bileğimden yakalanarak durdurulmam bir oldu.

Arkamı dönmem sağlandığında başımı yerden kaldırmaya cesaret edemedim. Gözyaşlarımdan dolayı bulanık gören gözlerim meyve suyu sıçrayarak dökülen ayakkabılarımdaydı.

Omzumda sıcak bir dokunuş hissettim o an. "Jungkook, neyin var? Kalbin mi sıkıştı yine?" Taehyung'un derin sesi kulaklarımda aksettiğinde hüngür hüngür ağlamak istesem de tırnaklarımı avuçlarıma batırarak kendimi sıkmaya devam ettim.

Gözyaşlarım ne yazık ki özgürlüğünü çoktan ilan etmişti. "Yok. İyiyim." diye fısıldadım güçlükle. Çenemden tutarak başımı kaldırdığı anda gözlerine bakmaktan çekindim ve başımı geri indirmek için harekete geçtiğim için parmakları sıkıştı.

"Neden ağlıyorsun o zaman? Kötü bir şey mi oldu, söylesene yoksa biri mi bulaştı sana?" diye sorduğunda ısrarla başımı geri kaldırmayı başarıp eğilerek göz teması kurmaya çalıştı. "Keşke öyle olsaydı..." diye fısıldadım kendi kendime. Bu daha az canımı yakardı...

COULD YOU LOVE ME • TAEKOOK ✓Where stories live. Discover now