y i r m i ü ç ü n c ü ❥

486 121 296
                                    


Çok geç kaldım biliyorum ama çok yorgundum. Bölümleri günübirlik yazıyorum ve yazarken kurgu aklıma geliyor ona göre şekilleniyor. Yani bir sonraki bölümde ne olacağını ben de bilmiyorum. Evet bazı şeyler ve sonu belli ama yine de sizinle birlikte okuyor gibiyim. O yüzden bana kızmayın lütfen çünkü her gün -özellikle bu ayda- yoğun olduğu için zorlanmaya başladım. Pek bir şey kalmadı ama yine de kızmayın olur mu? Sizi çok seviyorum ❤️


🌃

Depoda kalışımın onuncu dakikasında etrafta gezinmeye başladım. Çok geniş veyahut çok dar değildi lakin soğuktu. Böylesi bir ıssızlık ve soğuk bana çocukluğumu anımsatmıştı.

Hiçbir ders saatini sonuna kadar götüremeyen bir öğrenciliğim oldu. Toplamda sekiz sene bile sürmeyen öğrencilik hayatımda genelde dersten atılırdım. Sebebi her zaman değişiyordu ancak genelde dışlandığım grubun kendi suçlarını benim üstüme atmasıyla oluyordu.

Beşli bir kız grubu vardı yetimhanede. İsimleri bugün bile aklımda. Nevruz, Sevda, Betül, Merve ve Raziye. Bu beşlinin arasına katılmak mümkün olmadığı gibi karşısında olmak pek kolaydı. Ben de onlardan biriydim. Bir gün zorbalık yaptıkları küçük kızı savunmuştum da o günden beri bana taraf almışlardı. Aslında yetimhaneden ayrılmamın en büyük sebeplerinden biri de onlardı. Yetimhane ya da hapishane gibi yerlerde zorbalık daha çok olur. Çünkü kimse bilmez içeride ne dönüp bittiğini. Umrunda da değildir hoş. Dünyanın geri kalanı kendi dertleri ile meşgulken kim bir bina dolusu yetimin dertleri ile ilgilenmek ister ki? Bugün hâlâ ve aslında her an zulüm ve vahşet devam ediyor.

Bir matematik dersinde tam da kümeler konusu işlenirken beşli kız grubu benim hakkımda mektup yazmışlar. Madde madde şikayet içeren bu mektup öğretmenimize gittiğinde en çok azarlanma konum hamile olmamdı. O günü hiç unutmuyorum, öğretmenler odasına gittiğimde henüz kapıyı açar açmaz öğretmenim ve yanında duran müdür yardımcısı beni darp etmişti. Müdür yardımcısı hiç acımadan beni tokatlarken kolundaki saati yüzümü yırtmış, üst dişlerimden birini de kırmıştı. Ağzım burnum kan içinde dayak yerken bir öğretmen de kalkıp yardım etmek istememişti. Hepsi kendi işiyle meşgulken kimi kahvesini yudumlamış kimi de kendi arasında konuşup gülüşmeye devam etmişti.

"Başımıza o... kesildin lan! Köpek gibi döverim seni! Okulumuzun adını mı kirleteceksin fah..."

İşittiğim tüm küfürler, yediğim dayaklar hamile olduğum için değildi. Hamile olmadığımı onlar da biliyordu. Beşliden Nevruz'un müdür yardımcısı ile olan tuhaf yakınlığı onun bana olan nefretini yansıtmasına neden oluyordu. Böylesi bir menfur dünyada hayatta kalmak o kadar zordu ki o gün de beni okulun en alt katındaki depoya kilitlemişlerdi. Eski sıralar, yeşil tahtalar, öğretmen masaları ve sandalyelerinin olduğu bu soğuk depoda kalorifer bile yanmıyordu. Kış ayının soğuk günlerinde tam iki gün geçirdiğim burada.

Dövüldüğüm için canım acıyor, kırılan dişim sızlıyor ve karnım ağrıyordu. Ancak bir kez olsun ağlamadım. Oldum olası bana yapılan iyilik dışında pek ağlamam. O da pek nadir olduğu için pek ağlamam. O gün kahraman hikâyelerinde olduğu gibi güçlenip herkesi alt etmeye falan karar vermedim. Her şeyden vazgeçip intihar etmeye de kalkışmadım. Hiçbir şey yapmadan sadece bekledim. Bunca acıyı çekmem neyin karşılığıydı bilmiyorum ama herhalde annem ve babam çok kötü insanlardı. Onların günahı benim boynuma atılmış olacak ki bunca zavallılık içinde debelenip duruyordum.

Kurumuş kan ile dolu yüzüm sızlamaya başladığında ayağa kalkıp deponun içinde gezinmiş ve eski bir elektrik sobası bulup fişe takmıştım. Çalışması bir mucizeydi. Önüne oturup ısındığımda tüm yaşadıklarım silinmişti sanki. Beni mutlu etmek bu kadar kolaydı aslında.

HAYATTA KALMA SANATIWhere stories live. Discover now