y i r m i s e k i z i n c i ❥

544 107 364
                                    



🌃

Nefes alışımız dışında tek bir milim hareket etmiyorduk. Ta ki Barbaros'un saçlarının ucundan damlayan su benim elime düşene dek. Bileğimi daha sıkı kavradı sonra. Sıktı biraz. Nefes alışı hızlanınca daha çok sıktı. Bu kadar yakından bakınca... gözleri...dudakları...

Bakışlarım titremeye başladığında bir kuş kadar ürkek, bir köstebek kadar zavallıydım. O ise yırtıcı bir kartal ya da avını sıkıca tutan bir aslan gibiydi. Keskin çenesinden süzülen damlalar tişörtünün önüne düştüğünde adem elmasına kaydı gözlerim. Geniş omuzları, güzel şekilli dudakları ve ıslak saçları. Onda olan her şey seyre değer bir manzara gibiydi. Böyle değildim. Ve hep dikkatli. Lakin neden şimdi onun üstünde hakkım varmış gibi hissediyordum? Bir kelam bile etmemişken yıllardır tanıştığımızı ve öteden beri birlikte olduğumuzu sanıyordum? Neden böyle bir yakınlık vardı? Nereden geliyordu bu alışkanlık? Onun varlığına o kadar alışmıştım ki, beni ilk defa görüyor olsa bile ben yine de onun beni normal karşılamasını bekliyordum.

Zaten yanındaydım ya. Bir süredir birlikte yaşıyorduk ya. Biliyorsun değil mi?

Yutkundum. Daha derin nefes alırken bakışlarım onda geziniyordu. Benim değişen bakışlarımla onun bakışları da yer değiştiriyordu. Gözlerinin yeşili tam yeşil değildi. Aralarında kahve ve elaya çalan noktalar vardı. Yeşil ve kahvenin o ebru buluşması ne de yakışmıştı. Kimsenin gözlerine benzemeyen bu alım sadece onunkilerde hayat bulmuştu. Dokunsam kendimi bir ormanda dolaşırken gibi hissedercektim sanki. Badem gözleri, daha çok yaklaşınca birkaç çili, yeni traş olmuş yüzü ve çenesinde hafif beliren sakalı. Beyza'nın onun için neden delirdiğine şaşırmamak lazım.

Ben onu seyrederken o ise sadece gözlerime bakıyordu. Benim sade koyu kahve gözlerim vardı. Çok uzun olmayan kirpikler, hafif çekik gözler ve Melda'nın dediği gibi bakımsız saçlar. Zaten tuttuğu bileğim de bir genç kızınkinden ziyade bir çocuğunki kadardı. Sıkıyordu ama çok değil. Biraz fazla sıksa avucunun içinde ufalanacağını düşünüyordu sanırım.

Aşağı katta bir gürültü olduğunda nihayet kendimize geldik. Bir rüyadan uyanırcasına bakışlarımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde biri gelmişti. Dış kapı sert bir şekilde kapatıldığında telaşla bileğimi kurtarmaya çalıştım.

"Barbaros! Neredesin?" Beyza'nın sesiydi. Sert adımlarla yukarı geliyordu ve benim kaçmak için fırsatım olmayacaktı. Koşsam bile merdivenlere ulaşmadan o d agelmiş olurdu. Banyoya geçmek için geri çekilmiştim ki bileğimi bırakmadığı için ayrılamadım.

Bırakmayacak mıydı? Beni Beyza'ya teslim mi edecekti?

Endişe ile ona baktığımda bileğimden çekip odasına aldı beni. Burada da saklanmalıydım. Sağa sola baktım ama hiçbir yer yoktu. O da düşünüyordu. Hızla dolabını açıp beni de içeri gönderdiğinde kapısını kapattı. Kendisi yatağına oturup saçlarını kurutmaya devam ederken dolabın deliklerinden dışarıyı görebiliyordum. Saniyesi saniyesine gerçekleşen bu olayda biraz daha geç kalsak yakalanacaktık.

Barbaros'un kapısı çok sert açıldığında Beyza içeri daldı. Böyle bir gürültü beni de ürkütmüştü doğrusu. Adeta ateş püskürüyordu. Burnundan nefes alıp verirken "Neden telefonlarımı açmıyorsun?!" diye cırladı. "Ben sana bir kez olsun ulaşamayacak mıyım? Bir kez olsun cevap gelmeyecek mi!"

Barbaros hiç istifini bozmadan saçlarını kurutmaya devam etti. Beyza birkaç adımın ardından yeniden Barbaros'un yanında durduğunda henüz siniri geçmemişti.

"Beni görmezlikten geliyorsun ama yer altı fareleri tarafından beğeniliyorsun. Bu ne cüret hâlâ daha aklım almıyor. Bi de kalkmış bana seninle yattığını söylüyor. Manyak mı nedir! Kim ona bu cesareti veriyor anlamış değilim."

HAYATTA KALMA SANATIWhere stories live. Discover now