y i r m i a l t ı n c ı ❥

624 115 482
                                    

🌃

Oops! Această imagine nu respectă Ghidul de Conținut. Pentru a continua publicarea, te rugăm să înlături imaginea sau să încarci o altă imagine.






🌃

Bir keresinde, çocukken yani; bir hayırsever çocuk sinemasına götürmüştü bizi. Neredeyse yüz yetimin olduğu sinemada her birimize birer kutu patlamış mısır, birer bardak limonata ve birer de lolipop dağıtmıştı. Çizgi filmi izleyip o yiyecekleri yerken o kadar mutlu olmuştum ki. Bu iyiliği yapan insanın geçerken çok büyük biri olduğunu düşünmüştüm. Bizleri bu kadar çok sevindiren biri, gerçekten büyük biri olsa gerekti. Üstünden yıllar geçti ama ben ne o mısırın tadını ne de çizgi filmi unutabildim.

Çizgi filmde, bir genç kızın canavarlar dünyasında hayatta kalmak ve kendi dünyasına dönmek için mücadelesi anlatılıyordu. Neredeyse tüm canavarlar onu öldürmek için çabalarken içlerinden biri onun kurtarıcısı olmuştu. Canavarın uzun tırnakları vardı. Keskin dişleri vardı. Kırçıllı saçları ve çirkin bir de yüzü vardı. Bunca tuhaflığa rağmen gözüme korkunç gelmemişti. Sonradan anladım ki canavar kız sevdikçe güzelleşmişti. Tırnaklar kısalmış, kırçıllar açılmış, yüzü yakışıklı bir prens olana dek düzelmişti.

Belki ilk gördüğüm hali ile son gördüğüm hali arasında pek bir fark yoktu ama en az kız kadar biz de onu sevmeye başladığımız için gözümüze güzel gelmiş olsa gerekti.

Benim hayatım da en az o kadar canavarlar dünyasında geçiyordu. Çepeçevre sarmalandığım her bir canavar canımı daha çok yakarken hangi canavarın benim kurtarıcım olacağını hiç bilmiyordum. Belki de benim kurtarıcım yoktu ve kendi dünyama dönmem için sadece ölmem gerekiyordu. Öyle bile olsa gördüğüm her bir canavardan iyilik bekleyip sevmeye yetlentildiğim için kendime kızamıyordum.

Kan içinde kalan vücudumda birer obje gibi duran ellerim titrerken yerde yatmaya devam ediyordum. Benim spor ayakkabı ile zor yürüdüğüm zeminde Beyza incecik topuklu ayakkabı ile gelip burnumun dibinde durduğunda yukarıdan aşağı hiç önemsemeden bakıyordu.

"Sen de kimsin?"

Gözümü zor açıyordum. Kurumuş kana bulanan dudaklarım kıpırdadıkça kanıyordu.

"Kimsin ki işimize burnunu sokuyorsun? Cevap ver seni küçük pire torbası!"

Ayakkabısının sivri ucu ile beni dürttüğünde hafif kenara kaydım. Aslında kendim çevirmiştim bedenimi zira onun yüzünü görmeye tahammül edemiyordum. Yüzüm tavana denk geldiğinde asma tavan dizayn edilen beton yığınına baktım. Nasıl da ustaca yapılmıştı. Tıpkı dünyanın tavanı gibi. Bunca mükemmellik içinde benim hayatım nasıl böyle kusurlu olabiliyordu? Geçerken en mükemmel halini mi yaşıyordum yani ben?

İstemsizce bir gülme aldığında omuzlarımdan başlayarak gülmeye başladım.

"Bu or... neye gülüyor böyle?"

"Bilmiyorum."

Beyza'nın hemen yanında duran Alya ve onun da yanında duran Melda vehametle bana bakarken gülüşüm şiddetlendi.

HAYATTA KALMA SANATIUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum