y i r m i d o k u z u n c u ❥

594 97 270
                                    




🌃



Bir bardak kahve alıp rahatça içtiğim olmadı hiç. Bu yüzden yağmur yağarken kahve dileyenlere şaşırıyorum her defasında. Ben kendimi bildim bileli yağmur kaçılması gereken bir şey. Yağmur, felakettir. Yağmur hastalıktır. Yağmur rahatsız edici bir histir.
Başını sokacak bir yeri olmayanlar için kış ayı da gelmese keşke hiç. İnsanların yaşadığı zevklere karşı değilim ama benim gibiler bir köşede hayatta kalmak için mücadele ederken onların huzur içinde olmaları canımı sıkmıyor değil.

Odacığın içinde uzanırken yağmurun çıtırtısı çatıya oradan da benim tepeme ulaşıyordu. Üstüm kapalı olduğu için ıslanmıyordum ve bu ses az da olsa beni mutlu ediyordu. Yine de bunun sonsuza dek sürmeyeceğini bilmek ve bana ait olmayan bu yerde böylece yatıyor olmak da rahatsız edici.

Hafta sonu evde ne Tan ne Beyza ne de Ela var. Beyza'nın iyileşmesini kutlamak için sahile gittiler. Barbaros da yok evde yalnızım. Yine de geceden beri odacıktan çıkmadım. Bunun birçok sebebi var. İlki henüz iyileşmemiş olmak. İkincisi ortalıkta görünmek istememek. Üçüncüsü bir hiç gibi hissetmek.

Sağa dönüp biraz da öyle yatmaya başlamıştım ki başımın altına koyduğum elime kan pıhtısı bulaştı. En son darp edildikten sonra duş almamıştım ve kan kalıntıları hâlâ daha başımdaydı.

"Kimse yokken duş alsam...Yiyecek bir şeyler de alıp hazırlık yapsam iyi olacak. Belki gece gelirler çıkamam dışarı."

Yattığım yerden kalkınca biraz başım döndü. Dengem hâlâ daha yerinde değildi. Gözümü kapatıp kendime gelmeye çalışırken bir mesaj geldi.

Tan
Hayat Hanım iyi misiniz?

Gözümü açıp elime aldığım telefondan mesajı okurken gülümsedim. Tan gece de bir sürü mesaj atmıştı. Bir kere de aramıştı ama açmamıştım.

Hayat
İyiyim

Mesajı yazıp gönderdiğimde beklemeye başladım. Beyza'nın yanında ve kızı var. Bunu sürekli kendime hatırlatsam da yine de heyecanlanmama engel olamıyordum.

Tan
Bilgilendirdiğiniz için teşekkür ederim. Kendinize iyi bakın.

Son mesaj bir kere daha gülümsememe sebep okurken telefonu kenara koyup aşağı indim. Evde kimsenin olmamasına güvenerek alt kata indim ve açık olan Barbaros'un kapısından içeri bakıp evde olmadığından emin olduktan sonra bir de alt kata indim. Aşağıda da değildi. Rahatlamış bir şekilde banyoya girdim.

Onlarca çeşit şampuan ve cilt bakım ürünü vardı. Yerdeki halıya bile ayağını basınca tüyleri diken diken oluyordu. Öylesine yumuşak bir şeye sahip olsam gece uyurken üstüme bile örterim. Perdedeki prenses kız çizimi, duvar kağıtları ile aynı. Lambası bile kalpli. Barbaros da bu banyoyu kullansa da aslında bunların hepsinin bir çocuk için olması ve benim bir tanesine bile sahip olamamam can sıkıcı. Gerçi Ela'ya gelene kadar annesi Beyza kadar bile değilim. Belki de Beyza daha büyük balıktır. Her neyse. Bir çocuk bile benden millerce uzakta ama gözardı etmeye çalıştım ve dolapları karıştırıp temiz havlu var mı diye kontrol ettim. Saç için ve küçük bedenler için vardı ama büyükler için yoktu. Tüm havluları tek tek inceledim ama hepsi küçüktü.

"Neyle kurulanacağım ben şimdi?"

Bir tane havluyu kaldırıp üstüme tuttuğumda göğsümü ve kalçalarımı ancak kapattı. Dizlerim ve üst tarafım açık kalmıştı. Gerçi banyo içinde kurulanacağım için çok sorun olmayacaktı ama yine de rahatsız olmuştum. Hoş ben de kendime ait bornoz bekliyorum sanki. Hayatımda bir kez olsun bornozla kurulanmadım bile.

HAYATTA KALMA SANATIWhere stories live. Discover now