18

33 9 1
                                    

Mi Sun uzun süre sonra geldiği sarayın daha bahçesindeyken fısıldaşmalar başlamıştı. Geldiğini kimseye haber vermemişti, ve dolayısıyla herhangi bir karşılama yoktu. Ama bu insanların farklı şeyler düşünmelerine neden oluyordu. Mi Sun'un uzun gri saçlarını hızlı yürümesinin etkisiyle dalgalanırken, siniri yüzünden okunuyordu. Ya da yapmacık siniri diyelim. Herkes çökmüş bir prenses görmeyi beklerken Mi Sun'un bu kadar güçlü durması bir kez daha şaşırtmıştı insanları. Ve unuttukları bir şey vardı onu Minho yetiştirmişti. Ancak Mi Sun'da buraya gelirken en azından göstermelik bir yas havası beklemişti. Lakin herkes sanki hiç bir şey olmamış gibi görevine devam ediyordu. Her yer rengarenkti, herkes renkli kıyafetler giyiyordu. Ve bu da Minho'nun ölmediğinin işaretiydi Mi Sun için.

"Nasıl bu kadar geç gele bildi?" "Abisi öldü ama onun hiç umurunda değil." "Kralın yanına gidiyor kesin, baksanıza yüzündeki ifadeye." "Gitse nolucak? Kral kovar onu, o kadar zamandır nerdeydin abinin cenazesine bile gelmedin diye." "Peki şimdi veliaht kim olucak?" Bu tarz söylemler geliyordu Mi Sun'un kulağına. Tabiki sinirleniyordu ama konuşanların hepsinin yüzünü aklına kazımıştı. Sonradan bakacaktı hepsinin icabına. Şu an ki tek hedefi kralın taht odasına gidip acılı kız rölünü oynayacaktı. "Mi Sun. Gerçekten hazır mısın?" "Gerçekten hazırım Jisung. Bu sarayın asıl sahibi kim herkes'e gösterme zamanı geldi."

Jisung hızla Mi Sun'u takip ediyordu insanlar onda garip garip bakıyorlardı çünkü herkes öğrenmişti Minho'nun onu sevdiğini. Tabiki bu da kralın oyunlarından biriydi. İkili taht odasının önüne gelince iki tarafta duran askerler şaşırmışlardı, tam Mi Sun'un önüne geçecek iken Mi Sun. "Yok ederim sizi." Demiş ve direk taht odasının kapılarını açmıştı. Kapıların gürültü sesi ile tüm dikkatler içeri giren ikiliye kaymıştı. Kral bu beklemediği süpriz ile şaşırırken, Mi Sun kendinden emin adımlarla krala yaklaşmış ve durmuştu. Herkes selam vermesini beklerken o kınındaki kılıcı çekip havaya kaldırmıştı kılıcı. Herkesin görmesini sağlamak için etrafında döndüğünde, herkes ne olduğunu sorguluyordu kendi içinde.

"Bence bu odadaki herkes bu kılıcın kime ait olduğunu çok iyi biliyor. Ama ben genede söyliyim. Veliaht prens Lee Minho'nun kılıcı bu. Kendi Kralı aynı zamanda öz babası tarafından hain bir pusuya düşürülmüş ve esir tutulan bir prens'in kılıcı!" Kral duyduklarıyla hafif bir telaşa kapılırken Mi Sun'un hangi ara buraya geldiğini ve ona neden haber verilmediğini düşünüyordu. Ha birde odadaki bu kadar kişiye nasıl hesap vereceğini. "Kendi kendine kusursuz bir düşünüyorsun, Minho'yu elime geçirdim nasılsa Mi Sun bana bağlıdır benim yanımda durur diye düşündüğünüde biliyorum. Lakin ben onun ölmediğini de çok iyi biliyorum. Onu bir yerde esir tutuyorsun, ve kendi pis deneyin için kullanıyorsun."

Kılıcı kınına sokup derin bir iç çekti Mi Sun. "Ben bu saatten sonra burdayım. Hiç bir yerede gitmiyorum, taki abim ve Changbin'i alana kadar." Kral yüzündeki sert ifadeyle. "Sende aynı abin gibisin Mi Sun. Kendi kafanda kuruyorsun. Minho ve Changbin'e pusu falan kurmadım. Seni almaya gelirken haince öldürüldüler, ölmüş olan kişileri alamazsın. Zaten biraz daha erken gelseydin eğer ikisininde cenazesine yetişir-." "Kes sesini!" Mi Sun'un gür sesiyle bir anda bağırması herkesin irkilmesine sebep olmuştu, sahi Mi Sun ne zaman bu kadar güçlü biri olmuştu? "İkisininde ölmediğini sende bendim kadar iyi biliyorsun. Bundan sonra hal hareketlerine dikkat ediceksin. Ve ben abimide Changbinide alıcam. Ha almazsam ya da onları farklı bir yere götürürsen. Bu sarayı senin ve yandaşçılarının başına yıkarım. Siz daha saraydayken yangın çıkar. Öyle bir yangın olurki hemde kemiklerinizi bile bulamazlar. Bu sarayın gerçek varisi kim herkesin görme zamanı geldi."

Mi Sun bağırarak söylediği sözlerden sonra arkasına dönüp çıkmıştı taht odasından. Jisung, hemen Mi Sun'a yetişip. "Tanrı aşkına Mi Sun o içerdeki gerçekten sen miydin? Çok havalı gözüküyordun! Yemin ederim karşımda bam başka bir Mi Sun var zannettim." Jisung un şaşırarak ve birazda heyecanla söyledikleri, Mi Sun'un gülmesine sebep olmuştu. "O benim diğer taraftım. Kendisi çok gelmez, öyle arada sırada çok sinirlenirse gelir." Demişti. Adımları gitmeden önce eğittiği askerlerin eğitim alanına doğru giderken onu görüp konuşan insanlara bakıyordu arada sırada. Bazense hiç birini takmıyor dümdüz karşısına bakıyordu. Askerlerin olduğu yere gelince, Mi Sun'un geldiğini gören gözleri parıldamış bir şekilde onun yanına koşuyordu. "Prenses Mi Sun geldiniz!" "Herkes sizinde öldüğünüzü söylemişti! Çok korktuk size bir şey oldu diye!" "Bize burda çok kötü davranıyorlar." "Sizin askerleriniz olduğumuz için aşağlıyorlar bizi!" Mi Sun arka arkaya duyduğu şeyler ile aklında yeni planlar kurarken konuşmaya başladı. "Sakin olun. Gördüğünüz gibi ben iyim. Lakin sizden bir şey istiyorum. Benim için savaşır mısınız? Bana bağlılık yemini eder misiniz?"

Mi Sun aslında hiç birinin kendi yanında olmasını beklemiyordu, kimse kralı ve onun ordusunu karşısına almak istemezdi. Lakin tam tersi olmuş ve herkes Mi Sun'un yanında savaşmayı kabul etmişti. Sadece Mi Sun'un değil aynı zamanda Minho'nun da yanında savaşacaklardı. Ve bu onlar için gurur verici bir şeydi, hepsi kraldan şikayetçilerdi ve varisler onlara çok nazik davranıyorlardı. Ayrıca onlara saygı duyuyorlardı da, o yüzden hepsinin tarafı belliydi. Hepsi aynı anda ellerini yumruk yapıp kalplerinin üstüne koymuşlardı. Sözlü herhangi bir şeye ihtiyacı yoktu Mi Sun'un, bu zaten bir bağlılık yeminiydi. Yüzündeki gülümsemeyle, hafifçe başını sallamıştı Mi Sun. Askerlere biraz daha yaklaşıp. "Sıkı çalışmanıza devam edin. Ben ve Jisung bu saatten sonra burdayız. Ve iyi eğitilmeniz için herşeyi sağlicaz." Demişti.

Askerler gülümsereyek ikiliye teşekkür etmişlerdi. Mi Sun yüzündeki gülümsemeyi bozmadan odasına gitmek için saraya girmişti tekrar. Biraz dinlenip buraya asıl geliş amacı ile ilgilenmek istiyordu. "Jisung benimle aynı odada kalmalısın. Babam neyin peşinde olduğumu biliyor, buraya niye geldiğimide biliyor. İlk fırsatta seni almaya çalışıcaktır. O yüzden yanımdan ayrılma. Seni koruya bilmem için." Demişti Mi Sun. Jisung, Mi Sun'un söylediklerine kafa sallamıştı. Odaya girince hiç bir şeyin değişmemesi garip gelmişti ilk başta Mi Sun'a. Tabiki odasının bu hali daha iyiydi. Ama kraldan bahsediyordu sonuçta.

"Sence Minho ve Changbin nerde?" Jisung'un merakla sorduğu soruyla Mi Sun ona dönmüş oturmasını göstermişti. "Tek bir yerdeler tabiki, mahzende. Deney süresi en fazla 1 ay ya da 1.3 ay sürer. O süre dolunca da mahzene kapatmışlardır onları. Güçleri belli olsun diye... Kendi kızıyla oğlunu ne hale soktu sikik herif!" "Mi Sun! Ne olursa olsun baban o senin deme öyle." "Babam falan değil o benim Jisung. Benim tek bir ailem var o da sen, abim, changbin, Felix, Chan, Seungmin, Hyunjin ve Jeongin. Benim ailem sizsiniz." Sinirliydi Mi Sun. Bir baba kendi öz çocuklarına nasıl bunu yapa bilirdi bilmiyordu.

İçten içe kabullenmişti bunu ve asıl acı verende buydu. Umursamamayı da öğrenmişti artık. Tek amacı abisini ve aşık olduğu adamı kurtarmaktı şu an. Jisung sırt üstü uzandığı yataktan doğrulup. "Peki plan ne? Başarılı bir şekilde saraya girdik. Kralı tehtid de ettik. Bu saatten sonra burda olduğumuzu da biliyor ve hatta askerleri bile kendi tarafımıza çektik. Şimdi ne yapıcaz?" Mi Sun gülümseyerek-daha çok sanki aklında şeytani planlar varmış gibi-. "Beklicez. O şu an harekete geçmemizi bekliyor. Abimi ya da Changbin'i hemen alacağımı düşünüyor. Ama tam tersi olucak. Askerleri eğiticez. Bizde eğitilicez, Chan ve diğerleri de. Sonra tam hazır olduğumuzda saldırıcaz."

"İnanılmaz bir plan. Ciddi söylüyorum bak da. Ben ne yapıcam? Sizin gibi herhangi bir gücüm yok ki benim."

"Sen merak etme Jisung. Onun içinde planım var."

Bol bol yorum yapın lütfen 20 yorum sınırı koycam bir seferlik o da okuyup cevap vermek için

Kingdom of Experiments / MinsungWhere stories live. Discover now