"Yanlış bilinen doğrular"

86 7 2
                                    

Keyifli okumalar dilerim 🤍





Ne kadar uyudugumu anlayamadan gözlerimi araladım. Gözlerimin sizlamasiyla çok fazla uyuyamadigimi anladım. Zehra hala saçlarımı okşuyordu. Hala beni bırakıp gitmemiş.  Zehra'ya kizmakta haklı miyim, Yoksa çok mu tepki verdim, yada asıl büyük tepkiyi hak eden Zehra değil de o muydu ? Adını bile söylemek istemediğim kişi.

Bu şekilde sayamayacagim ihtimallerin daha da fazlası vardi. Ama bu ihtimalleri sayacak, hatta düşünecek dermanım yoktu.  Yavaş yavaş Zehra'nın dizinden kalktım.

"Gözlerin kipkirmizi olmuş Zehra."
Hafif bir tebessüm ederek "Sen birde kendine bak" dedi.

"Bakacak gücüm de yok görünce vereceğim tepki de."

"Şimdi ne olacak Zehra?" dedim. "Sen söyle bari, sen cevap ver bana. Neler olacağını söyle bana, bir yol göster lütfen.  Ben bu belirsizlik yüzünden insanlara olan kaygımı gün geçtikçe yitiriyorum."

Zehra beni dikkatli dinlemesinin ardından, "Öncelikle Süsen, kendine iyi bakmadan, yani yemeden içmeden kesilerek hic birseye varamazsin. Kalk kendine gel. Hatta yemek ye. Şimdi yemeğin sırasımi diye düşüneceksin ama sırası. Önceliğin, önceliğim sensin. Sende kendini önemse. Kendine iyi bakmadan şimdi ne olacak deme bana. Burada otur hiçbir yere kimildama geliyorum" Dedi.
Sanırım mutfağa gidiyordu.

Karmaşık hayatımla ve kuzenimle neler olacağını tartışmak için yemek yemem gerekiyordu. Yemeği zar zor yeyip, "Benden bu kadar" dedim. "Hadi konuşalım artık Zehra ne yapmayalım sence?"

"Öncelikle beni affetmen gerekiyor. Bana küs olan birine ben fikir veremem."
Gülümsedim. "Tamam zaten başka çarem yok" dedim. Zehra konuşmasına devam etti..

"Süsen bilmediğim şeyler de var, senin söylemediğin şeyler de.  Mesela neden kendi kendine çığlık atarak bağırdin yolda?  Hemde ona seslendin öfkeli bir şekilde. İlk önce sen ne yaşandığını anlat bana  ben sana öyle yol göstereceğim"

"Aslında öyle kararsızım ki, anlatıp anlatmamak arasında kaldım. Anlatsam belki o burada bizi dinliyor. Anlatsam da, anlatmasam da sanki pek işe yaramaz."

"Ona ben karar vereceğim hadi seni dinliyorum."

"Siz gittikten sonra, anladım ben benden saklananlari ve İris'e seslendim. O da geldi ve seninle ilgili herşeyi anlattı, rüyada yaşananları gormeni  onun sağladığını, senin kulağına söylediğini, sonra Can'ın da İris'i bildiğini herşeyi söyledi bana, ama bir terslik vardı  İris'te , içine başka birisi girmiş bile olabilir."
Bunları kuzenime anlatırken farkına vardım.  Bu ihtimal çok mantıklı geldi. İris böyle yapmazdi, böyle sert, böyle öfkeli, kırıcı olmazdı.

"Hayır kuzen bence o İris'ti."

"Zehra o İris olsa neden böyle kırıcı, asi olurdu ve neden canımın yanmasından zevk alırdı. Ben ağlarken bile susmadan, dinlenmeden hatta canımın yanmasına bile aldırış etmeden söyledi herşeyi. Ben artık onu sevmiyorum" dedim ve gözyaşlarıma hakim olamadım.
Gözyaşlarımı silip konuşmaya devam etti Zehra.

"Bak kuzen, o bana kızdı. Sana gelince, Can'a söylediğim sözlerin sende şüphe uyandırmasına sinirlendi ve bana olan sinirini bizi birbirimizden ayırmak için sana bu şekilde anlattı, ama olan hem sana hem bana oldu. Benim merak ettiğim şu, hadi ben hak ettim peki ya Can, ona birşey yapar mı acaba?" dedi çaresizce.

"Bilmiyorum" dedim kendimi suçlu hissederek. "Zehra bence biz bir süre konuşmayalım."

"Saçma sapan konuşma Süsen, kendini suçla diye senin bana zarar verdiğini düşün diye bunları anlatmadım sana. Sadece İris'in içinde başka biri olduğunu sanma diye anlattım."

"Zehra benim İris'le yüzleşmem gereken daha çok şey var" dedim  ve devam ettim anlatmaya. "Ailemin gidisindeki sebebi o biliyor olabilir.  Ailemin neden gittiğini belki biliyordur Zehra. Benim onunla öyle yada böyle konuşmam gerekecek. Gelsin diye asla yalvarmam. Hatta şuan buradaysa bile umrumda değil. Artık kendimi ezdirmeyecegim ve güçlü olacağım" dedim.

"Senden bunları duymak ve seni böyle güçlü görmek  çok güzel" dedi Zehra saçlarımı okşayarak.

"Teşekkür ederim" dedim.

"Ben artık gideyim belki ben gidince bir cevap alırsın" dedi.

" Gelmek için senin gitmeni bekliyorsa eğer, benim kendimde  psikolojisi bozuk imajı yaratmama sebep olur. Umarım sen gider gitmez hemen gelmez" dedim.

Vedalaştıktan sonra  Kapıyı kapattım. Direkt mutfağa girdim. Kahve yapıp öyle odama girmeyi planlıyordum.  Ta ki, kahvenin bitmesiyle sinirden gözlerimi devirene kadar.  Şimdi işin yoksa git markete Süsen hemde bu soğuk havada diye dışımdan kendime söylene söylene montumu almak için odama girdim.

O buradaydı,  karşımda...

Kapıda onu görür görmez duraksadim. Onunla göz teması kurmamak için başka yerlere bakinirken aynı anda hem yatağıma oturduğunu, hem de elindeki bardakların içinde  kahve olduğunu gördüm. Arkamı dönüp çıkarken bana seslendi. Artık sesindeki güzelliği bile öldürmüştü, hemde kendi elleriyle. Arkamı döndüm ona baktım gözlerimi gözlerinden sürekli kaçırıyordum.

"Gel lütfen" dedi.

Oturdum yanında.
Uzattığı kahve bardagini "canım istemiyor" diyerek reddettim, ama hala bana doğru tutmuştu bardağı ve  almamı bekliyordu.

Bir an aklıma eğer almazsam bana zarar verebilecegi geldi ve aldım.

"Saçmalama istersen Süsen daha neler!"

Düşüncelerimi okuduğunu unutup içimden kendime hakaret ettim.
Kahveden bir yudum aldım.  Gözlerimi kapattım cakan şimşekle yerimden sıçradım. Kahve elime sıçradı.
Korkunun yerini canımın yanması aldı. Kolumun sizlayan yerine dokundu ve dokunduğu gibi iyileştim. Acısı, sızısı geçti.  Teşekkür bile etmedim. Teşekkür bile etmeyecek kadar kırgındım çünkü.
Kahvesinden bir yudum aldı ve konuştu.
"Seni korkutmak istememiştim" dedi ve duraksadı, sonrasında hep duraksayarak konuştu benimle. "Canım yandı diye bunlar yaşandı, senin bir suçun yokken arada sende kaynadin."  Tepkisiz, sadece dinliyordum cevap bile vermeden dinliyordum sadece.

"Süsen, sormak istediğin soru varsa sor lütfen" dedi, sanırım gönlümü almak istiyordu. Ama ben böyle bir fırsatı bile değerlendirmeyi tepmistim. Çünkü öfkem,  sorulardan alacağım  cevaplardan daha ağır basıyordu..

Gülümsedi.

"Süsen" dedi tekrar. "AİLENİN GİDİSİNİ BENDEN DİNLEMEK İSTERMİSİN?"

Bu soruyu duyar duymaz hemen ona döndüm. "Evet" dedim "evet.."

"Sen bana aittin, hatta sen  daha doğmadan önce bile ben seni biliyordum" dedi. Şaşkınlıkla onu dinlemeye devam ettim.

"Ailen beni biliyordu Süsen, 19 yaşına kadar anlaştık, kabul ettiler. Etmek zorundaydılar." Biraz duraksayıp, "Çünkü" dedi hırıltılı bir ses tonunda. "Ben ne istersem o olurdu ve oldu."

SÜSEN ÇİÇEĞİ Where stories live. Discover now