43.Bölüm

5.6K 708 154
                                    

💜Hoş Geldiniz Bebek kızlarım💜

Uzuun ve ateşli bir bölümle sürpriz yapmayım istedim
🤭🥳

Keyifli Okumalar

****

"Uy dedesunin usli toruni." Mihra oturdukları tahta divanda dedesinin tonton göbeğine sarılmış başını göğsüne yaslamış üzerindeki yol yorgunluğunu atmaya çalışıyor saçlarını okşayan dedesine daha çok sokuluyordu.

"Dede en uslu torunun benim değil mi?" Mihra sırayla geniş odanın her bir köşesine dağılmış abilerine bakmış daha sonra kocaman açtığı gözleriyle alttan alttan dedesine bakmıştı.

"Sensun tabi kizum al bakayum ye hayde çörekleruni bubaannen en sevdiklerunden etti.." Mihra istediği cevabı almış olmanın mutluluğuyla sırıtırken dedesinin uzattığı tabaktan bir tane daha çörek almıştı. Babaannesi gerçekten bir sürü şey hazırlamıştı. Çörekler onlardan yalnızca bir tanesiydi. Yaşlı olmasına rağmen oldukça çalışkan ve becerikli bir kadındı.

"Alacağun olsun dede ne çabuk ettun bizi kapi dışari."

"Uşağum o daha küçüktür da etma." Dedesi göz kırparak ve oldukça alçak tuttuğu sesiyle Mihra'ya duyurmadan Vuslat ile konuştuğunu sansa da maalesef sesi evin tüm odalarından duyulacak kadar yüksekti. Mihra dedesinin bu halini sevimli bulmuş olacak ki içten içe kıkırdasa da sesini çıkartmamıştı. Abilerinin de ondan bir farkı yoktu.

Arslanoğlu ailesi yaklaşık üç saat önce Trabzon'a varmışlardı ve hiç oyalanmadan doğruca eve geçmişlerdi. Mihra aslında önce Yağmur'lara gitmek istese de onların akşama doğru yanlarına geleceğini öğrendiği için vazgeçmişti. Mihra hariç herkesin üzerinde uzun yolun verdiği bir yorgunluk vardı. Ateş ve Kartal abisi uyuyor, İnci ablası ve annesi ise babaannesi ile beraber İstanbul'dan getirdikleri eşyaları yerleştiriyorlardı. Rüzgar ise dedesi ile beraber köyü geziyordu. Geriye kalanlarsa yani Yiğit ve Vuslat abisi ise kendi köşelerine çekilmiş dinleniyorlardı. Anlayacağınız herkes kendi halindeydi.

"Annem gelin hadi çay demledim içiniz ısınız."

"Of o çayı öyle bir özledim ki eline sağlık annem ver sen bana." Yiğit annesini fark eder etmez ayaklanmış çaydanlığı elinden almıştı. Karadeniz çayı bir başkaydı. Belki de İstanbul'da eksikliğini en çok çektikleri şeydi. Her ne kadar kullandıkları çay Trabzon'dan geliyor olsa da artık havadan mı yoksa sudan mı bilinmez İstanbul'da içtikleri çaydan buradaki tadı alamıyorlardı.

"Al benden de o kadar gel annem ellerin buz gibi olmuş buraya otur." İstanbul'da bile havalar serinlemişken buranın elbette ki çok daha soğuk olacağını bildiklerinden hepsi kışlık kıyafetler getirmişlerdi. Ancak yine de buranın iklimine alışık olmadıklarından üşüyorlardı.

"Leyla kizum ha bu sobayı yaksaydunuz ya ha oraya." Burası bir köy evi olmasına rağmen aslında oldukça modern dizayn edilmişti. Kışın her ne kadar soba yakılıyor olsa da evin tüm odalarında kurulu elektrikli ısıtıcılar vardı.

"Yaktık baba sıcaktı içerisi su soğuktu ondan üşüdü ellerim merak etme sen." Leyla Hanım kendi evinde tabiri caizse prensesler gibi yaşasa da aslında oldukça marifetli bir kadındı. O daha çok kocasının korkusundan elini pek bir şeye süremiyordu. Ancak Trabzon'dayken tüm gelinlik marifetlerini göstermekten çekinmezdi. Çünkü burada kocasına bir şekilde lafını geçirebilecek bir Ayşen Sultan vardı.

Ayşen Hanım gerçekten eli maşalı bir Trabzon kadınıydı.

"Uy sanki ettu bi şey ha ben onun kibi gelunken tek başuma hem evumi pakalar hem çay kırardum." Ayşen Hanım söylene söylene başındaki yemenisini savurmuş kocasının yanına oturmuştu.

MİHRADär berättelser lever. Upptäck nu