quinque

2.6K 399 208
                                    

Üstüne günler geçmesine rağmen Luke hala o geceyi düşünüp duruyordu. Tüm vücudundaki acıyı ve tavandaki yazıyı.

Calum'a neler olduğunu anlatmamak için kendini zorluyordu. Eğer ona tek bir kelime bile söylese, Michael onu cezalandırırdı.

Ama Calum, onda ters giden bir şeyler olduğunu anlamış ve onu evine davet etmişti.

"Luke, sana neler olduğunu anlatacak mısın?"

Luke sessiz kaldı.

"Luke, yine mi Mikey Mikey şeytanı?"

"Beni yalnız bırakmıyor, Cal ve ben gerçekten korkmaya başladım." Luke ağlamamaya çalıştı, cidden. Ama her şeyi uzun süredir içinde tutuyordu ve bu da onu yavaşça yok ediyordu.

Calum kollarını ona doladı ve Luke onun da yanağından süzülüp omzuna inen gözyaşlarını kesinlikle beklemiyordu.

"Hepsi benim suçum, bunu yapmak istemediğini bana söylemiştin."

"Calum, Aman Tanrım ağlıyor musun?"

"Hayır, siktir git."

Luke gülümsedi ve arkadaşına daha da sıkı sarıldı ama birden başka bir şey söyleyemeden kollarında bir ağırlık hissetti ve Calum'ı bıraktı.

Gözlerini açtı ve arkadaşının sertçe odasının duvarına çarptığını gördü, ve tanıdık siyah gölge de ona kapıdan bakıyordu.

"Ne istiyorsun?"

Seni.

"Ne?"

Seni istiyorum, ve arkadaşın da senden uzak durmalı.

"Sen bana arkadaşlarımın benden uzak durmasını falan söyleyemezsin!"

Evet, söylerim. İstediğim her şeyi yaparım.

"Ben de istediğim her şeyi yapabilirim!"

Calum arkadan boğazını temizledi.

"Sizi bölmek istemem ama kıskanç bir erkek arkadaş gibi davranıyorsun." 

Daha gözünü bile kırpmadan gölge çoktan Luke'un yanına gelmişti.

İnsani duygularım yok ama o bana ait.

Luke yapılacak en iyi şeyin Calum bir daha Michael tarafından rahatsız edilmemesi için eve gitmek olduğunu düşündü.

"Cal, sanırım ben..."

"Evet."

Luke eve yürürken arkasından kulağına fısıldanıp duran sözcüğü umursamamaya çalıştı.

Benimsin.

----

Okuldan geldiğinde ise daha garip şeyler oldu.

Çantasını masasına fırlattı ve iç çekerek yatağına oturdu.

"Okul nasıl geçti?"

Luke bakışlarınını hemen sesin geldiği yöne çevirdi.

"Sen Michael mısın?"

"Hayır ben senin Jamaica'dan gelen kayıp abinim." Michael kıkırdadı. Kıkırdaması mükemmeldi.

Seni birkaç hafta önce duyduğu gibi korkutucu ya da ürpertici falan değildi.

Daha...insansıydı.

Aynı onun gibi.

İnsan olamayacak kadar soluk teni haricinde oldukça normal biri gibi görünüyordu. Siyah saçları, kırmızı dudakları ve onları son gördüğünden beri hala parlayan tanıdık yeşil gözleri vardı.

"Okul, idare ederdi..."

"Eğlendin mi?"

"...evet."

"İyi."

Şu an cidden konuşuyorlar mıydı? Ve şeytanı ona iyi mi davranıyordu?

"Neden bu kadar iyi davranıyorsun?"

"İltifat mı ediyorsun?"

"Hiç de bile, sadece merak ettim."

"Aç değilim."

"Ne-"

"Ben korkuyla beslenirim."

Oh.

"Yani eğer aç değilsem seni ölümüne korkutmam için bir neden yok, ama inan bana, bu akşam canım atıştırmalık isteyebilir."

Michael sırıttı ve Luke'a daha da yaklaştı.

Luke kollarını göğüsünde birleştirdi ve itiraz etti. "Başka insanları da korkutabilirsin!"

"Yapamam. Artık sana bağlıyım o yüzden sen ölene kadar başkasının korkusuyla beslenemem."

Luke iç çekti ve kollarını hala göğüsünde tutarak yatağa uzandı.

"Bu çok şirin."

"Uh?"

"Kollarını kavuşturup suratını asman. Bunu beğendim." Michael gülümsedi.

Luke'un yanakları pempeleşti ve az kalsın o da gülümseyecekti.

Luke o gece sakin bir şekilde uyudu.

mikey mikey challenge //muke {türkçe}Where stories live. Discover now