finis

1.8K 247 226
                                    

Bu bölüm final, epilog olur mu bilemiyorum. Bence bu bölümü okumayıp hikayeyi zihninizde tamamlayabilirsiniz isterseniz.
~

Üç ay.

Bu aptal yerde, aptal ilaçları alan aptal kişilerle geçen üç ay.

Ve çoğunlukla Michael olmadan.

Buranın ona halüsinasyonlarından kurtulması için yardım etmesi gerekirdi, ancak sadece her şeyin gerçek olduğuna emin olmasını sağlamıştı. Michael'ın, oyunun, bayılmaların...

Luke'un annesi onu sadece iki haftada bir ziyaret etmeye izinliydi, o yüzden Luke kendini Valerie ile düşündüğünden daha çok zaman geçirirken buldu. Orada arkadaş edinememişti, çoğu gerçekten deliydi ve deli insanlarla takılmak Luke'un da onlar gibi olmadığını kanıtlamaya yardım etmezdi.

Luke, derinlerde Valerie'nin de onun doğru olduğuna inandığını biliyordu, gerçekleri söylediğine ve tüm bunların gerçekleşmiş olduğuna. Valerie sadece kendisine ya da oğlunun delirdiğini düşünen Luke'un annesine itiraf edemiyor olmalıydı.

Hayat Luke için doğru gitmiyordu.

"Merhaba Valerie." dedi Luke kendi çantasını kadının masasının yanına koyarak.

Valerie de onu selamlarken başını elindeki kağıtlardan kaldırmadı.

"Merhaba Luke, iyi bir gün geçirdin mi? Sonunda sosyalleşmeye falan karar verdin mi?"

Luke yüzündeki klasik yorgun ifadesiyle kadının önündeki sandalyeye otururken gözlerini devirdi. Çantasını açtı ve cebir defterini çıkardı, ödevi üzerinde çalışmaya başladı.

"Günüm gayet güzeldi sanırım, matematik sınavından iyi bir sonuç bekliyorum."

"Ama bugün hiç sosyalleştin mi?"

Luke iç çekerek bakışlarını defterinden kaldırdı.

"Bu sorunun cevabını çoktan biliyor olmadığına emin misin?"

Valerine gözlüklerini geri itti ve lattesinden bir yudum aldı. "Bazı çocuklar altın gibidir, şaşırabilirsin."

"Kendimi gerçeklikle hayal dünyasını karışıran kişilerden uzak tutmayı tercih ederim."

Ve bununla birlikte 'cebirle ilgili bir şey' üzerinde çalışmaya geri döndü.

Yaşlı kadın kendini savunurcasına ellerini kaldırdı ve ayağa kalkıp Starbucks bardağını çöpe attı.

"Bu hayatımda içtiğim en berbat latte... Bu arada, annenin bugün seni ziyaret edeceğini biliyorsun değil mi? İki saat içinde burada olur hatta."

Luke gözlerini tekrar devirip bir elini sarı saçlarından geçirdi. "Cidden gidip onu görmem mi gerekiyor? Teklifini reddetsem olmaz mı?"

"Luke o senin annen, onu her zaman görmezden gelmene izin veremem. Burada bunun gibi düşünen kişiler vardı ama sorunları daha da kötüye gitti, güven bana Luke."

"Evet herneyse. Ödevimi bitirmek için odama gidiyorum, o geldiğinde beni ararsınız."

-

Saatlerce cebir çalıştıktan sonra Luke kapısının çalındığını duydu ve bunun annesi olduğunu anladı, ayağa kalkıp kapıyı açtı, ona bakmaya uğraşmamıştı bile.

"Selam Luke."

"Selam anne."

Esneyerek kendini yatağına attı ve okul kitaplarını kapatıp yatağının altına koydu.

"Ee nasılsın? İlaçlar işe yaramaya başladı mı?"

Luke homurdandı, annesinin hala onun deli olduğunu düşünmesine inanamıyordu. "İlaçlar işe yaramıyor çünkü ben deli değilim. Bunu anlamak zor değil."

"Luke ben sadece sana yardım etmeye çalışıyorum. Neden bu kadar inatçı olduğunu anlayamıyorum. Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?"

Luke ayağa kalkıp kapıyı açtı ve annesine dışarı çıkmasını işaret etti.

"Luke çocuk gibi davranmayı kes ve otur."

"Lütfen git."

Annesi ayağa kalktı ve gitti. Büyük bir ihtimalle ondan umudunu kesmişti, ona inanma ihtimali bir bir şeydi.

Luke bu yerden nefret ediyordu, Valerie hariç konuşacak kimsesi bile yoktu, Michael'ı özlüyordu ve herkes onun aklını kaçırmış olduğunu düşünüyordu. Luke bunu hiç dile getirmese de bu hayattan nefret ediyordu.

Gerçekten nefret ediyordu.

Hayatından nefret ediyorsanız ve devam edecek gücünüz de yoksa ne yapardınız?

Luke bunun üstünde uzun zamandır düşünüyordu.

Luke odasından çıktı ve hemşirenin odasına yöneldi, şansına etrafta hiçkimse yoktu ve böylece odaya girip üstünde kendi adı yazan çekmeceyi bulana kadar çekmecelere göz attı.

İçinde onunla ilgili her şey vardı, kağıtlardan haplara kadar.

Haplar, onları aldı ve odasına geri dönüp kapıyı kapattı. Normalde hastalar ilerleme gösterene kadar kapılarını kilitlemelerine izin verilmezdi ama artık Luke ne tür bir ilerleme gösterebilirdi ki?

Kendine yalan söylemeye başlayarak mı?

Yatağına oturdu ve önündeki mavi haplara baktı, artık bundan geri dönüş yoktu. Kaybedecek neyi vardı ki zaten?

Bir,
İki,
Üç,
Dört,
Beş,
A l t ı,
Y  e  d  i
S   e   k   i   z

Ölümle ilgili hikayeleri her zaman duymuştu. Bir keresinde annesi öldüğünde Tanrı'nın onu cennetten karşılamasını göreceğini söylemişti. Calum ona hayatının gözlerinin önünden geçeceğini söylemişti. Büyükbabası da ona kendini üç farklı kapının önünde bulacağını söylerdi.

Ama bu onun gibi bir şey değildi.

Etrafta siyahtan başka bir şey yoktu,
ve tanıdık bir ses.

Seni bir daha asla göremeyeceğimi düşünmüştüm.

~
Bitti, kalbim acıyor...

mikey mikey challenge //muke {türkçe}Where stories live. Discover now