Eksik Parçam

501 37 16
                                    

Riddle'dan

Care'in yanından ayrıldığımdan beri sinirim geçmedi. Artık onun için çabalamaktan yorulmuştum. Kendimi değiştirmeye çalışmaktan. Ben onun için iyi biri olmaya çalışırken o beni affetmek için adım bile atmıyor. Bu olayı bu kadar büyütmesi bana çok saçma geliyordu. Ondan hiç bir şeyi gizlemediğim halde beni bu sözlerle itham etmesi.
"Sanırım Care'i sinirlendirmişsin" dedim karşımda kıvranan kadına birini öldürmeden önce kullandığım sakin ses tonumla.
"Hayır hayır lordum asla"
"Sen benim Care'ime yalancı mı diyorsun?"
"Lordum" kadın korkuyla kıvranırken boynundan sarkan madalyona baktım. Benim madalyonum. İçinde ruhumun bir parçası bulunan hortkulluğum bu değersiz kadının boynunda asılı duruyırdu.
"Bunu nerden buldun?" Öfkeyle tıslamıştım.
"Aile yadigarım"
"Yalan" sesim boş odada yankılanıyordu. "Bana doğruyu söyleyeceksin"
"Onu satın aldım Mundungus Fletcher'dan"
Crucio kadının çığlıkları bir kez daha odada yankılandı. Madalyonumu kadının boynundan koparıp aldım. Bu madalyonun içinde Care'in çok sevdiği yeşil gözlerim duruyordu. Kadına birkez daha baktım. Tiksinti bütün bedenimi ele geçirmişti.
"Care seni mahkemede tehtit etmiş hatırlarsan. Yerine getirmemek olmaz değil mi?" Yüzüme korkunç bir gülümseme yayıldı.
Avada kedavra
Ayaklarımın altında hareketsiz yatan kadına baktım. Sinirim hala geçmemişti. Madalyonumu bulmam beni daha da sinirlendirmişti. Madalyonun mağarada güvende olması lazımdı oysa işte şuan elimdeydi. Belki günlüğüm gibi buda yok edilecekti.
Sinirlerim hortkulluktan yeniden Care'e kaydı. Beni bulamayacağını biliyordum. Ama onu o adamla yalnız bırakmakta istemiyordum. Yerdeki cesedin üstüne Care'i buraya çekecek bir büyü yerleştirdim. Böylece cesede çekilip o adamdan uzaklaşacaktı. Cisimlenmeden hemen önce büyüyü aktive ettim.

***

İki gün önce madalyonu bulduğumda yaşadığım panik hale tazeydi. Yüzüğü aramak için Gaunt evine gitmeye karar verdim. Onu kutusunda ve güvenli bulacağımdan emin gibiydim. Çünkü benim Gauntlarla olan akrabalığımı kimse bilmiyordu. Eski ve yıkık dökük eve adımlarken o tanıdık gurur bütün vücudumu sardı. Bu insanlar belki bir muggledan farksız yaşamışlardı ama yinede damarlarımda dolaşan asil kan onlardan geliyordu. Kapıyı yavaşça açtığımda küf kokusuyla karşılaşmayı umuyordum. Ama taze çimen kokusu ve gün ışığı beni şaşırtmıştı. Gözlerim ışığa alıştıktan sonra etrafımı incelemeye başladım.
"Anahtar kullanabilen tek kişi sen değilsin" değişen görüntüm konuşmasa bile Care'in burada olduğunu bana gösteriyordu.
"Oraya anahtar koyman gerektiğini nereden biliyordun?" Ona bakmak istemiyordum. Buna hazır olup olmadığımı bilmiyordum.
"Bana bak Riddle" sesi yüksek tonda çıkmıştı. Bense uçurumdan gözüken denizi izlemeyi sürdürdüm. "Sana bana bak dedim" artık bağırıyordu.
"Bundan yoruldum Care. Sana kendimi açıklamaktan, olmadığım biri gibi davranmaktan yoruldum" hala ona bakmıyordum. Çimenlerin hışırtısından yürümeye başladığını anladım
"Ben sana kalbimi açtım Tom. Sana kimseye vermediğim değeri verdim. Karşılığındaysa sadece seninde bana güvenmeni bekledim."
"Sana güvendim ben" ona dönüp bağırmaya başladım. Sesim korkunç çıkmış olmalıydıki bir kaç adım geri gitti. "Benden korkuyor musun?"
"Neden gittin?" Anlamaz gözlerle ona bakıyordum. "Beni bırakıp neden gittin? Neden bıraktığını söyledin? Canımı yakmak için mi?"
"Sen neden gittin Care en başında? Giden kişi sendin. Beni hiç düşünmeden giden kişi sendin" aramızdaki gerginlik artık elle tutulur bir yoğunluk kazanmıştı. Kahverengi gözleri dolmaya başlamıştı. Ona sarılmak ve onu rahatlatmak istiyordum. Ama bunu şuan yapmayacaktım. Benim çektiğim gibi oda acı çeksin istiyordum.
"Gerçeklerden korktum" fısıldayarak konuşmuştu.
"Senden sakladığımı düşündüğün gerçekler mi?" Dedim ağlamasını görmezden gelerek
"Hayır Dumbledore'nin söyledikleri. Beni senin oluşturduğunu söylediğinde ne düşündüm biliyor musun?" Soran gözlerine bakmaya devam ettim. Aslında cevap beklemiyordu.
"Senin babam olabileceğini düşündüm. Bu nasıl bir şey tahmin bile edemezsin. Aşık olduğun adamın baban olabilme ihtimali. Sanki dünyanın en kötü büyücüsü olması yetmezmiş gibi." Tekrar ağlamaya başladı. Bense ona inanmaz gözlerle bakıyordum. Gerçekten bunları mı yaşamıştı? Aramızdaki mesafeyi kapatıp onu kollarımın arasına aldım.
"Güçlü değilim Tom yeterince güçlü değilim" kollarını sıkıca bana dolamıştı. Sanki kaçıp gitmemden korkuyordu.
"Sen çok güçlüsün Care. Benim asla olamayacağım kadar güçlüsün. Ve ikimiz birlikteyken daha güçlüyüz" saçlarına rahatlaması için bir öpücük kondurdum.
"Beni bırakma Riddle. Sen o sözleri söyleyip gittiğinde öleceğimi zannettim" şimdi yüzünü göğsümden kaldırmış bana bakıyordu.
"Beni bu kadar çok mu seviyorsun?" Bu haline gülümsemeden edemiyordum.
"Sanırım senin beni sevdiğinden daha çok" diye cevapladığında yüzüme büyük bir gülümseme yerleştirdim.
"Böyle bir sevginin mümkün olduğunu sanmıyorum."
"Bende böyle bir sevginin mümkün olacağını sanmıyordum. Seninle karşılaşana kadar"
Bu son konuşmamız oldu. Dudaklarını özlemle benimkilerle birleştirdiğinde kendimi ölüm orucundan çıkmış gibi hissediyordum. Sanki çölde yıllarca susuz kalmıştım. Sanki kutuplar güneşe hasret yaşamıştım. O benim hem suyum hem güneşimdi. O benim ihtiyacım olan şey neyse oydu. O benimdi. Sadece benim.
Onu o kadar özlemiştim ki. Dudaklarının sıcaklığı kalbimi yeniden attırmaya başlamıştı. Nefretim sanki yeniden küçülüyordu. Ve kendimi yeniden tamamlanmış gibi hissediyordum.
"Ben seni çok özledim" dedim nefesimi düzenlemeye çalışırken
"Bir daha beni bırakmayı aklından geçirirsen bütün büyünü emip seni hapsederim. Beni anladın mı?" Gülümseyerek bana bakmayı sürdürdü. Onu nasol bırakabilirdim ki?
"Evlen benimle?"

Sonunda şaşırdınız mı? Valla ben bile şaşırdım

Aşk büyüsü klaroline- voldemortWhere stories live. Discover now