2- Ebediyen Cevapsız Sorular

798 108 34
                                    


7 Aralık 2114
Alean İmparatorluğu, E Bölgesi
82. Koğuş: 82C09 Duvarı
Radyasyon : %22.3

Wasser." Çöpçü esnedi. "Bir pislik daha ölmüş." Wasser küçük kulübesinden başını uzattı.

"Temizle." Zindanda yer kaplamak için fazla değersiz olan esirler, çelik kelepçelerle duvara asılmışlardı. Gün geçtikçe daha fazla kopan bilekleri, her saniye daha da fazla acıyor ve ellerden vaz geçmeye hazırlanıyordu. Mağlupların çığlıkları; her daim karanlık olan lanetli çayırda kalıyor, rüzgarla birlikte tekrar ve tekrar uğulduyordu. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar. Başkalarının sonsuz günahlarının sonucu olan sayılı azap.

"Bunu tek başıma temizleyemem." Çöpçü cesedi kaldırırken yüzünü buruşturdu. "Çok fazla kan var."

"Nasıl?"

"Dikilitaşa düşmüş." Wasser öğürdü.

"Böyle ölümün içine edeyim ben. Git biraz turuncu yelekli çağır."

"Niye kendin gelmiyorsun? Günlerdir barakanın dışında yoksun. Korkak herif."

Wasser homurdanarak kulübeden çıktı. Adam gururuna yenik düşmüştü; kendini bir çöpçüye ezdirmek istemediği için değil, sahip olduğu tek şey olduğu için.

"Bir işi de kendin yapamıyorsun." Cümlenin sonuna doğru sönen sesiyle birlikte yüzündeki tüm kaslar gevşedi. Bir gün olacağını bildiği şeyin hiç bu kadar yakın olacağını tahmin etmemişti. Hayatı boyunca nefret ettiği kadını kaybetmenin ona bu kadar ağır geleceğini hiç düşünmemişti. Ama gelmişti. George McGarret'in karnına yediği elli bin kiloluk gülle çarpmıştı kalbine, küçük bir çocuğun yıkılmış hayalleri ile dolu anılarındaki, var olduğunu iş işten geçene kadar fark etmediği, masumluğun verdiği büyük mutluluğu kaybetmişti.

"Wasser." Çöpçü adam için endişelenmişti; bu bakışı iyi biliyordu, babası şehit olmuş bir Aleian'ın gözlerindeki saf hüzünün bastırılmış sesiydi bu. Ve Çöpçü haklıydı; En son on birinde ağlamış olan adamın gözünden bir damla yaş düşmüştü.

"Anne?" Sonsuza kadar cevapsız kalacak olan sorunun soru işareti, sadece bir kabullenemeyişten ibaretti.

Kadınlar inlemeye başladılar. Kim böyle bir evlat isterdi ki? Kendi annesini asan ve ölümünü izleyen bir adam, o öldüğünde üzülmeye hakkı olduğunu nasıl düşünebilirdi ? İsmini yeni almış cesedin yanındaki kadın, var gücüyle tükürdü Wasser'in üstüne.
Adam cevap vermedi.
"Vay be!" Çöpçü alayla kadının kolyesini inceledi. "Falcıymışız demek. Geleceği gören güzel aklın bunu da tahmin etmiş miydi?"
"Neyi?" diye sordu kadın, cevabı bildiğinden, korkarak. Çöpçü devriye gezmekte olan mavi yeleklilere seslendi.
"Alın şunu. Kan Gölü'ne fırlatın."
"Bunu yapamazsınız!" diye bağırdı kadın dehşetle. Bir gözü yanmış, bir bacağı kırılmıştı. "Bunların bir bedeli yok mu sanıyorsunuz? Şimdi kesip biçtiğiniz insanlardan utanacağınıza, onlar utansın sizin gibi canilerle aynı hamurdan olduklarına! Bu topraklara varlığınızın laneti sinmiş, kendini tekrarlıyor, bağırıyor ve bağırıyor. Son bağırışında Teknoloji'ye fısıldayan kadına tapan bu lanetli topraklara diyorum! Ve zamanın on yedisinde ya karanlığın efendisi, ya da ışığın esiri..." Mavi yeleklilerden birinin kadının sırtına sopasıyla sertçe vurması ile kadının sesi kesildi ve kan kusmaya başladı.
"Annenin pislik olduğunu bilmiyordum." dedi Çöpçü. Wasser ise sustu, bu konu açıldığında her zaman susması gerektiği öğretilmişti ona. Çöpçü ile anlamsızca esir duvarının önünde dikilirken, tüm kudretiyle çalan çanın sesi duyuldu. Bant zamanı gelmişti.
Wasser pislikleri sert ve duygusuz haraketlerle bantlarken, Çöpçü, zindana layık bir pisliğin altı-yedi siyah yelek tarafından taşındığını gördü. Ama ölü yatağında Leş Yığını'na değil, özenli bir şekilde Laboratuvar'a taşınıyordu.

-

Su. Dudaklarındaki sıvı. Amber daha gözlerini açamıyordu, ancak zihninin yerine gelmiş kısımları, hayatta kalmasının çok saçma olduğunu bağırıyordu. Onu sadece gardiyanlar görebilirdi; Komutan'ın her emrini harfi harfine uygulayan siyah yelekliler. Komutan ise Amber'in yaşamasını isteyebilecek son insan.

"Uyanması lazım." diyordu yaşlı bir adamın paranoyak sesi, Amber'in yıllar içinde çözdüğü Aleianan'da. "Uyanması lazım, elimizde bir tek o var." Amber zorla gözlerini açtı. Bir sürü siyah yelekli ve bir de beyaz önlüklü başında dikiliyordu.
Oda tamamen demirdendi; tamamen Led lambayla kaplanmış olan tavana odanın kodu kazınmıştı.

"Neredeyim?" Cevabını gerçekten merak ettiği bir soruydu; ancak Amber Aleianan iyi bilmiyordu, kendi dilindi konuşmuştu. Şaşırtıcı bir şekilde, yaşlı adam onu anlamış gözüktü ve gülümsedi.
"Laboratuvar'da." diye cevap verdi, onun dilinde. Amber gözlerini kırpıştırdı; Alean İmparatorluğu'nun herhangi bir vatandaşı sadece kendi dilini konuşmaya değer görürdü. "Uzun bir süre burada kalacaksınız, Bayan Choan." Adam gardiyanlara bir bakış attı ve gardiyanlar odayı terk ettiler.

"Neden?" diye sordu Amber, aklına gelen tek soru buydu. Neden onunla kendi dilinde konuşuyordu? Neden bir pisliğe saygıyla hitap ediyordu? Neden yaşamasına izin vermişti?

"Sizinle açık konuşacağım, Bayan Choan." dedi adam, kapının tamamen kapandığına emin olarak. "Size, 3. Dünya Savaşı başlamadan önceki teknolojinin izleri olan bazı kağıtlar getirecekler, onların çözümüne yardım etmeniz istenecek."

"Nasıl yani?"

"Komutan teknolojiyi yeniden canlandırmak istiyor." dedi yaşlı adam. "Ve zeka testlerine göre, şu anda Alean İmparatorluğu'ndaki en zeki insan sizsiniz."

24.12.14Where stories live. Discover now