20-Bulantılar

101 18 3
                                    

"O bir kadın. En iyisi asla yeterli olmayacak."

"Gözler.. Gözlerini hissediyorum üzerimde. Yeşil, yeşil taşlar gibi parıldıyorlar,...!"

"Hadi kuzen, başarabilirsin!.."

"Üç gün ve evimden defolup gidecekler.."

"Soğuk.."

Kum saati kırılıyor.

Geriye gerçekler kalıyor.

O bir kadın.

"Komutan." diye fısıldadı Yankı, sesi dudaklarından o kadar titrek ve güçsüz çıkmıştı ki sadece rüzgar duydu.
"Komutan." dedi, bu sefer daha yüksek, daha sert bir sesle. Profesör Dunworthy kaşlarını çatarak çocuğa döndü. "Komutan bir pislik."
"Ne diyorsun evlat sen?" diye salladı başını hızlıca. "Nereden çıkarttın bunu?" Ama Yankı cevap veremedi.
"Ama her zaman öyle değildi." Şakaklarını ovuşturdu. "Her zaman Alean-dışı dostu bir politika da beslemedi." Gözlerini kapattı. "Komutan değişti, değil mi?" dedi titrek bir sesle. "Komutan değişti."
Eskiden görümmezdim. Şimdi ise gözüne batıyorum.
"P-peki kim?" diye sordu kendi kendine, titrek bir sesle. Beni tanıyor. Gözlerini kapattı ve bir süre sessizliğin ortasında kör bir şekilde dikildi. Kimseden ses çıkmadı.
"Profesör Dunworthy?" Başını döndüğünde yaşlı profesörün uyukladığını gördü. Birden bire yüzü yanmaya başladı ve ellerini sıkıca yumruk yaptı, vurmaya ne imkanı ne de amacı olsa da. "Beni serbest bırakacağınızı söylemiştiniz." Sesini, normalde cesaret edemeyeceği kadar yükseltti. "Profesör Dunworthy!"
"Hı?" Profesör yerinden zıpladı. "Ha, hayır gitmiyorsun bir yere. Sana demeyi unuttum da, şu hakkında atıp tuttuğun Komutan istiyor seni." Ve Yankı'nın yüzünü görünce ekledi. "Sadece sen değil ya. Her daldan insanlar istemiş. Her şey etrafında dönmüyor evlat. Bir daha görüşmemek üzere." Elini azıcık kaldırdı ve salladı, sonra uykusuna kaldığı yerden devam etti. Birkaç saniye sonra ise altın yelekliler odadaydı.

Zamanın varlığını kanıtla bana. Akıp giden şey hani. Göreceli olan. Göreceli bir şeyin varlığını nasıl kanıtlayabilirsin? Zamanın varlığını neden herkes kabul ediyor? Buruştuğu için mi derimiz, kırlaştığı için mi saçlarımız? Zaman değil de değişim diyemez miyiz buna? Zaman değişim demek değil midir zaten? Nasıl tanımlarız ki zamanı? Tanımlayamadığımız şeyi nasıl kanıtlayabiliriz? Umurumda değil. Zamanın varlığını kanıtla bana.

Kolay. Şu Asyalı çocuğu görüyor musun? İki altın yelekli tutmuş kollarından. İçindeki kum saatinden düşen her damlayla akan bir dolu okyanus kadar kandır zaman. Acımasız bir katil, pasif bir izleyicidir. En sadık düşman, en dönek müttefiktir. Tüm kumlar aşağı indiğinde göreceksin varlığını. Görmemek için her şeyi yap.

Oradaki Asyalı çocuk altın yelekliler tarafından serbest bırakılmış gözüküyordu, her ne kadar elleri hala kollarındaymış gibi gözükse de sıkı değillerdi. Bej duvarlarına muhtemelen gerçek deriden büyük bir çizgi çekilmiş, tertemiz, büyük bir cam masa ve siyah koltukları ile devasa bir toplantı odasıydı burası. Taktik Departmanı'nda yapılan en büyük toplantıda kullanılmış odanın iki buçuk katı kadar vardı.

Etrafına şaşkınlık ve hayranlıkla bakmakta olan Asyalı çocuk ve onunla getirilmiş diğerlerinin aksine Yankı o kadar da etkilenmemişti. Arkadan, boş gelmiş birkaç altın yeleklinin odaya girmesi ile birlikte büyük masa beş parçaya ayrıldı ve en ortadaki parçanın etrafına on iki sandalye olacak şekilde yerleşti. Yankı çevresindeki insanlara baktığında sadece Asyalı çocuk ile kendisinin altın yelekliler tarafından tutulduğunu fark etti.

Naabot mo na ang dulo ng mga na-publish na parte.

⏰ Huling update: Jul 08, 2016 ⏰

Idagdag ang kuwentong ito sa iyong Library para ma-notify tungkol sa mga bagong parte!

24.12.14Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon