14- Zaman

223 50 12
                                    

Buradan çıkmam lazım. Kulaklarındaki basınç dayanamayacağı kadar artmıştı; bir saate kadar cılız vücudunun nakavt olacağını biliyordu ve MHE dedikleri şey ise tamamen kandırmacaydı. "Burada insan yok." diye sesli düşündü odaklanabilmek için. "Her şey otomatiğe alınmış. Tahminen uzaktan kontrol ile. Peki burası ne laboratuvarı?" Deney yeri olamazdı; ne yataklar vardı, ne de tüpler. Sadece gözlerini patlatıp kulaklarını çınlatan makineler vardı.

Belki de laboratuvar değildir. O zaman niye buradayım? Yün odada yaptıkları her ne kadar insanları kolaylıkla kızdırabilecek 'ukalalıkta' olsa da pişman değildi, denildiği gibi gözleri saklı oldukça korkacak hiçbir şeyi yoktu.

Hiçbir şey duyamaz olmuştu. Yün oda... Çıkış neydi? Köşeyi bulmak. Ama bu büyük alanda köşeleri gezemezdi, önce şu lanet radyasyonu azaltmanın bir yolunu bulmalıydı. MHE Merkezi'nde bu kadar ışımayla yaşıyor olamazlardı, değil mi? O yüzden bu 'makine dairesi'nde değillerdi.

Cayden yalpalayarak büyük, MHE standı ile yamuk bir GT-518 birleşimi gibi gözüken makineye doğru yürümeye çalıştı, ama çok zor geliyordu. Ne zaman ayakta durabilmek için tutunmayı denese eli ile tüm vücudu durdurulamaz bir şekilde titremeye başlıyor ve kendisini hemen geri çekmek zorunda kalıyordu. En sonunda ise hedefinin önünde diz çöktü. Kulakları... Kulakları. Titreyen elini çelik, engebeli yüzeye sürdü. Köşe.. Beceriksizce büyük şeyin ilk köşesini tutmaya çalıştı. Soğuk, çelik ve doluydu.

-

8 Aralık 2114

Alean İmparatorluğu, A Bölgesi

Laboratuvar

Radyasyon: %?

Tao kızgındı. Hep kızgın olmuştu. İçinde bulunduğu küçük odanın üzerindeki tezgaha oturmuştu; üzerindeki bol beyaz gömlek çıplak ayaklarına kadar uzanıyordu. Tezgahın üzerinde birkaç bakır tas dağılmış bir şekilde duruyordu; birkaç küçük beherglasın altı yanmış, içindeki yoğun, bulamaç sıvı kokuyordu.

Camı patlamış eski bir lamba ve paslanmış duy yatağında ötekileşmiş gibi duran yeni dikdörtgen ampul ile aydınlanıyordu oda. Tao'nun soğuk elleri tezgahı kavramış, ensesini kapatan kızıl-kahve saçları kirlenmiş, dağılmış ve yağlanmıştı. Odada bir tek Tao'nun kesik ve düzensiz soluk alıp verişleri duyuluyordu. Tao gözlerini kapattı titreyen dudaklarından çıkan nefesi hissetti.

Zaman. Zaman algısını kaybetmişti. Alean'ın dikenli kollarında kaç saat, kaç gün geçmişti ki?

Odanın Tao'ya bakan paslı kapısı gıcırdayarak açıldı. İçeri giren tombul, kısa beyaz önlüklü elindeki şırıngayla oynayınca titremedi.

Kendisinden kan aldığında.

İğneler ile farklı sıvılar verdiğinde.

Kaslarına baktığında.

Tek bir kelime etmedi.

Ama beyaz yelekli odadan çıkarken ağzından birkaç titrek kelime döküldü.

"Wo hen houhui.*" Ağzından çıkan şerefsiz kelimeler gözünden yaşlar akmasına sebep oldu. Yapmıştı. Alean onu eğitmişti. Onu bastırmıştı. Onu evcilleştirmişti.

Kapı gürültüyle kapandı.

*Pişmanım.

*

Cayden beyaz yeleklilerin konuşmalarını duyuyordu. Sersemlemiş olsa da kolayca duyabilen, rahatlamış kulakları kelimeleri seçemese de kendisiyle alakalı olduğunu anlayabiliyordu.

24.12.14Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin