8-Yataklar ve Muğlaklar

151 55 3
                                    




9 Aralık 2114

Alean İmparatorluğu, A Bölgesi

Laboratuvar

Radyasyon: %10.2

         Yeşil ışık altındaki başı sonu belli olmayan beyaz yataklar ve bir o kadar da kimlikleri belirsiz, ki pislik oldukları çok kolay tahmin edilebilir, denekler ile dolu odada ne kadar kaldığını kestiremeyen Tao, sonunda gözlerini açtı ve ilk yaptığı tek gözü yanmış yaşlı adamı aramak oldu.  İki sağı ve iki solunda bulamadı.

         Işıklar her ne kadar loş gözükse de gözlerini acıtıyor, uykusunu iyi aldığı düşünülse de başı ağrıyor ve hiçbir şey hatırlamıyordu. Ne efsanelerde anlatıldığı gibi kablolar bağlanmıştı kafasına veya vücuduna, ne de iğne izi vardı inceleyebildiği kadarıyla yarı çıplak vücudunda.

         Hoş, bir yerlerdeki bir makinadan çıkmakta olan gürültü onu hiç rahatsız etmiyordu, sonu görünmeyen odada varlığına inandığı ayaktaki ayık insanlardı onu rahatsız edenler, ya da her saniye izlendiğini düşünmesine sebep olan kameraların varlığının düşüncesiydi, ama her neyse bu, ki bu bilinmezlik ve belirsizliğin beyinde yarattığı büyük panik de olabilirdi, Tao tamamen stres altındaydı.

         Kötü hissediyordu ayrıca; kısa bir süre önce tanıştığı ve kişiliğinden pek hoşnut kalmasa da bu yabancı ve düşman dünyada tek güvencesi olan yaşlı hemşerisini çevresinde görememesi, onun başına bir şey geldiğini düşünmesine sebep oluyor ve biraz da suçlu hissediyordu.

         Ya asıl başına bir şey gelen bensem?

         Nerede olduğunu bilmiyordu ancak yaşlı adamın denek olarak kullanılmaktan bahsettiğini hatırlıyordu ve ona ne yaptıkları düşüncesi aklına geldikçe beyninin derinlerine ittirerek üzerinde oynandığını kabul etmeyi reddediyordu. Annesini kaybetmeden önceki haline dönmüş gibi hissediyordu; hırslı, inatçı ve gururlu. Hayatını keyif içinde yaşayan bir ergende var olan tüm özellikler; zorunluluk anında silinip giden lüks duygulardı bunlar. Ama şimdi, kendi iradesi yokken ve kendisine hiçbir şeyi bilme hakkı verilmemişken çok daha özgür hissediyor ve gururun gözünü boyamasına izin veriyordu.

         Çok düşünüyorum.

         Beyni yorulmuş olmalıydı ki düşüncelerini sansürleyemiyor ve oldukları gibi gösteriyordu; aklında uçuşan bir dolu alakasız fikir ve anı, gerçeğe dönmüş kabuslar ve asla gerçekleşememiş hayaller ile dolu bir beyindi tüm insanlığını yöneten ve bu durumda odaklanamıyordu; ne yapabileceğine ve ne yapması gerektiğine.

         Hiçbir şey yapamazdı. Yataktan kalkmaya korkuyordu; uyanık olduğu belli olmasın diye gözlerini açmaya bile korkuyordu ki kameraların var olma olasılığı nedeniyle iyice gerilmiş, neden pislikler üzerinde uygulamalar yaptıklarını anlamaya çalışıyordu.

         Fazla mı abartıyordu? Dramatikleştiriyor muydu yoksa? Çin tepelerinde yakalanmış ve diğerleri gibi Alean hücrelerine tıkılmış normal bir pislik olarak neden rahat bir yatakta yattığını sorgulaması en büyük hakkı değil miydi?

         Düşünceler dönüp dururken gözlerini sıkıca sıktı; her gece tekrar ve tekrar duyduğu kadın çığlığının her şeyi bastırmasına izin verdi.

-

         Bir asit yağmuru daha yağmaya başlamıştı. Wesser yüzünü buruşturdu ve gökyüzüne bakarak ellerini kaldırdı.

"Bu kadarı yeter. Esir Duvarları'nda böyle değildi."

         Çöpçü başını küçük göletten kaldırdı ve yere tükürdü. Alean'ın kayıtlar geçmemiş, yaşam kalmamış yerlerindeydiler; yaşanılabilirden daha fazla yağan asit yağmurlarından dolayı yumuşamış kayalardan çıkan buharlardan küçük, uğultulu bir ses çıkıyordu.

         "Wesser?" dedi Çöpçü çekingen bir sesle, genzini temizleyerek.

"Ne oldu?"

"Şimdi ne yapacağız?" Wesser uzaklardaki diğer yumuşak kayalara baktı.

"Devam edeceğiz."

24.12.14Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin