18- Yıldızlar

126 47 5
                                    


Her insan öldüğünde bir yıldız kayarmış derler, o yıldız onun hayatı olduğu için; aslında doğrudur, yıldızın aslında göktaşı olduğunu ve bu gök taşının dünyanın paralelinde hala yaşayan kişinin azraili olduğunu hesaba katmazsak.

Azrail dünyevidir; dünyanın görevlisidir o, diğer yerlere gücü yetmez, yetemez, o da bir göktaşı düşürür gökten, bu gök taşı her bir kişi öldüğünde diğer dünyada da öldürür bu kişiyi, biz de sanırız ki hayatımız kayıyor gökten, doğrudur aslında, azrail ruhumuza göktaşını düşürmeden gerçekten ölmüş değilizdir biz. Azrail kolaycıdır aslında; ruhumuzu da öldürür, gerçekten ölürüz, gerçekten çürürüz, böylece ne cennetle uğraşır ne de cehennemle. Ölümden sonra dünya olmadıkça bir tanrı ha var ha yok, ne fark etmiş ki?

Daha öncede bahsettiğimiz gibi, Tek, büyük deri koltuğuna oturmuş izliyordu insanları son model kameralarından. Gülüyor, gülüyor ve gülüyordu. Yıllar boyunca aptallıklarına güldü; Evren, Tek var olduğunda sıkılmasın diye yaratmıştı onları. Aptal olmak için yaratılmışlardı. Ve Evren insanların komutasını zevkle küçük oğlu Tek'e verdi; Tek de akıllı insanları tek tek öldürdü. Düşünenleri, sıkıcı olanları. Ve daha önce de bahsettiğimiz gibi, kendisinin insan gözündeki yamuk tasvirlerinden ortaya çıkmış dinleri ve onların asla karşılık bulamayacak saf ibadetlerini izliyordu. Anlaşılır ki, bunu fark eden bazıları Tek'i iyice korkutmuştu, eğer aptalların biraz sonra öleceklere karşı çıkışlarını izlemek hoşuna gitmeseydi hepsini tek tek silerdi dünyadan. Ama Tek bu, egodan ibaret.

Ego denilebilir mi Tek'in yaşadığına, yoksa varlığının ve değerinin bilincinde olma mı denilmelidir aslında? İnsanlardan doğup arşa yükselmiş biri büyüklenemez mi, onu indirebilecek tek kişi sevgili annesi iken? Ah, annem. Sen ölümsüzsün. Sen ölümü yarattın. Onu biriciklerinin üzerine saldın. O yüzden seviyorum seni annem.

Tek panikledi ama sonradan, insanları tek başlarına bırakınca dünyaya verdikleri geri dönülemez zararı görmüştü çünkü. Oyuncaklarını kaybetmek üzereydi, buna izin veremezdi. O da bir kadın seçti aralarından, güçlü bir kadın, akıllı bir kadın, dünyayı yönetebilecek bir kadın, ve onu avcunun içine aldı, lider olması için seçti, insanların yaşamını devam ettirmesi için fikirler verdi ona ve yönettiğini sanmasına izin verdi.

Ama yanlış kişiyi seçmişti. Tek'in isteklerini yerine getirebilecek tek kişi olabilirdi belki de, ama ona karşı çıkabilecek tek kişi de oydu. Kişi olan bir tek o vardı belki de insanoğlunun arasında, O'su büyük yazılabilecek tek insanoğluydu yaşayan.

Kadın Tek'in isteklerini yerine getirmeye başladı fark etmeden. Ama bir gün aydınlanacaktı. O gün, her şey onun iradesine bağlı olacaktı, ya Tek'in özgür kölesi olacak ya da kendisine sadece kendi sözü geçecekti.

24.12.14.

Tek deri koltuğunda dikleşmiş, endişeyle seçtiği kadını izlerken aklından sadece şu cümleler geçiyordu:

İnsanları kurtarmam lazım. Kurtarman lazım.
Sizsiz ben bir hiçim.

-

10 Aralık 2114

Alean İmparatorluğu D+ Bölgesi

Şehir Çanları, LA

Radyasyon: %15.9

"Hadi Joseph. Hadi oğlum. Geç kalacağız bak." Clarie nazikçe kapısını tıklattı. "Joseph." Kapıyı açmaya çalıştı, ama oğlunun sesiyle durakladı.

"Açma!" diye bağırdı küçük çocuk. "Gelmeyeceğim."

"Joseph..." Kadın kapıyı ittirdi ve arkasına koyulmuş sandalye gıcırdayarak kaydı. Joseph odanın en ucunda çatık kaşlar ve ağlamaktan şişip kırmızıya dönmüş yüzü ile hipopotamına sıkıca sarılmış, annesine bakıyordu.

"Gelmeyeceğim işte. Burada bırak beni."

"Niye oğlum?" Zaten ağlamak üzere olan kadının her saniye vicdan azabı çekmesine sebep olan işi yaparken gözleri dolmuştu.

"Zaten beni bırakacaksınız. Burada bırakın."

"Bırakacağımızı nereden çıkardın oğlum?" Ama kadının sesi titriyordu. "Alışverişe gideceğiz. Sana pahalı kıyafetler alacağım. Güzel kıyafetler. Hadi, oğlum. Alışveriş saati kapanacak. Hadi, elbise almak istemiyor musun?" Çocuk olumsuz anlamda başını salladı.

"Sen al elbiselerimi. Ben burada kalacağım." Ve kadın tamamen ağlamaya başladı. Yere çöktü, çocuğu kucağına aldı, salladı ve salladı.

"Domates çorbası ister misin?" diye sordu alçak ve titrek bir sesle Clarie, yüzüne zoraki bir gülümseme kondurmaya çalışarak. Çocuk yavaşça başını salladı.

"Gel birlikte yapalım." Kucağında Joseph ile birlikte ayağa kalktı Clarie, ve birlikte mutfağa gittiler.

"Şimdi, önce..." Clarie dolabı açtığında ne domates, ne de başka bir malzeme olduğunu fark etti.

"Oğlum, hadi inat etme, markete gidelim." Çocuk yine olumsuz anlamda başını salladı.

"Sen git anne. Ben yalnız kalırım."

"Olur mu öyle oğlum? Ya başına bir şey gelirse? Gel birlikte gidelim."

"Ben aç değilim anne. Çorba istemiyorum. Teşekkürler." Çocuk annesinin kucağından tepinerek indi ve paytak adımlarla odasına koştu.

"Lütfen." diye fısıldadı kadın, ama sadece rüzgar duydu. Rüzgar da onun sözlerini taşımaya değer görmedi. Küçük çığlığı kaybolup gitti, ama insanların kalplerine yerleşti, ve duyulmamış her yakarış gibi o da kalplerin en sonuna çöktü, oradaki karanlık daha da arttı.

Ve Hera çaresizlik içinde inledi.

O sırada Şehir Çanları'nın çanları önce üç kere, sonra da bir kere çalmıştı. Bir kadın ile bebeğin öldüğü anlamına geliyordu bu. Ve kilise bomboştu. Kimse yeni yaşam diyeti ile salınmış iki genufidin kesesi bol bir soylu tarafından katledilmesi kimsenin umurunda değildi. Belki kanunlar önünde artık eşitlerdi, ama kadın ve erkeği yirmi iki yüzyıl geçmesine rağmen eşitleyememiş mükemmel topluluğumuz için eşitlik asla var olmayacak.

Leydi Catherine tek başına duruyordu bomboş odada, her zaman yaptığı gibi, ezilenlerin yanında duruyordu. Başını eğmiş, tabutla birlikte dışarı çıkıyor ve tanımadığı ama ruhunda saygıyla önlerinde eğildiği insanların ilk toprağını serpiştiriyordu.

Her zamanki gibi, onlar için de mezar satın almıştı, yakılmalarını istememişti, zaten yaşarken yeteri kadar çektiklerini söylemiş ve yaşamında koruyamadığı insanlar için yaptırdığı mezarına anne ve kızı yan yana gömdürmüştü.

Bu kadın bu dünya için fazla iyiydi. Bu dünyada onun beyaz ruhunu kirletirlerdi, melek kanatlarındaki her tüyü tek tek koparırlardı, canını yakarlardı. Kadın ise öbür dünyada karşılığını almak için susardı.

İşte, düşünüyorum ki, sırf onun gibi insanlar için keşke bir cennet olsaydı.

24.12.14Where stories live. Discover now