11- Körler ve Sağırlar

146 50 4
                                    

Dünya yaşamak için zor bir yer. Düştüğünde kimse elinden tutmuyor. Kimse görmüyor, duymuyor. Kör ve sağır bir tanrıya yakarıyorsun gece gündüz; kendi kusurlarının hıncıyla yapıtlarının gönül gözünü kapamış, kulağını tıkamış bir tanrıya.

Ve sonra da düşünüyorsun. Yasaklanmışlara ermek istiyorsun; durduruyorlar. Sana düşünme gücünü vermiş olan yardım ediyor onlara. Durdurun, diyor, gerçeğe çok yaklaştı. Ama durmuyor, düşünüyorsun. Kızdırıyorsun. Ve gece hurda olmuş arabada ölü bulunduğunda, bir tek sen gerçeği biliyorsun.

Tanrı da hata yapar.

Hırs, öfke ve nefret; insandan türeyemeyecek kadar üst duygular bunlar. Tanrı da kin tutar. Evet. Bu dünya yaşamak için zor bir yer.

Ölmek için yaşadığını bilince.

-

Babasının eve kucağında iki ağır bedenle girmesiyle birlikte küçük kızı korkuyla annesinin oturduğu eski püskü sandalyenin arkasına saklandı. Annesi suyunu- püskürtmedi, çünkü su bulabilmek için her gün elli kilometre gidiyorlardı ve bu kadar değerli olan suyu boşa harcamak gibi bir lüksü yoktu- şaşkınlıkla masanın üzerine bıraktı ve ağzındakini yutkunmaya çalıştı.

Babası bedenleri sedire bıraktığında az da olsa nefes alıp verdiklerini fark etti annesi, küçük kız ise bakamıyordu. Biri genç ve uzundu; ön dişleri çıkıktı ve bembeyaz yüzünün birkaç yerinde büyük kırmızı sivilceler vardı, çevredeki herkes gibi "bir deri bir kemik" kalmıştı ve turuncu bir yelek giyiyordu.

Diğeri kırklı yaşlarında gibi görünüyordu; kalındı, ama annesi bunun kemik yapısı nedeniyle olduğunu tahmin etti, çünkü yemek bulması pek olası gözükmüyordu, yüz hatları sertti ancak uykuyla birlikte yumuşamışlardı.

"Bana su getir." dedi babası, annesi hemen koştu ve en büyük sürahilerini getirdi, adam suya dudağını değdirmedi bile, ki çok ihtiyacı olduğu belli oluyordu, orta yaşlı olanı kaldırarak ona içirmeye çalıştı.

"Will?" Elinde orada ne aradığı belli olmayan havlu ve neler olduğunu daha iyi anlayabilmek için az eğilmiş başı ile çaresizce baktı annesi, ki normalde çok yardımseverdi, ama babasının uğraşları ona bu insanları tanıdığını düşündürüyordu.

Tanıyordu.

Adam sertçe öksürdü ve gözlerini açtı; ter bir şeyler söylemek için ağzını aralayacak gibi olsa da kurtarıldığını fark etti ve zaten bununla alakalı da tek bir kelime söyleyemedi, babasının işaretiyle annesi onun kollarından tutup banyo leğenine sürükledi, küçük kız ise annesi ve babasının nasıl olup da ölü bir adamı canlandırdığını anlayamamış, hayretle onlara bakıyordu.

Kadının yeteri kadar uzaklaştığını fark eden adam, genci uyandırdıktan sonra eli ile ağzını kapadı.

"Aşkım, bidonlarımız nerede?"

"Arka kapının önünde olması lazım."

Gencin kulağına eğildi, ve bir şeyler fısıldayacakmış gibi oldu, genç korkmuştu ve her an bayılabilir gibi duruyordu, normaldir, sadece susuzluk değil açlık ve yorgunluk da vardı sorunlarının arasında, ama fısıldayamadı.

"Aşkım, bir bidonun tamamını kullanayım mı?" Will hararetle soluk verdi, bir bidonu sekiz günde ancak doldurabiliyorlardı.

"Kullan, kullan." Ve yeniden kulağına eğildi, bir şeyler diyecekti, demeliydi, ama emin değildi, kökenini belli edemezdi, ama zaten etmişti, işte o yüzden Alean'dan sürülmüştü, ama yanılıyorsa, işte yanılıyorsa ve bu genç bir safkansa, ama safkan olamazdı, çünkü safkanlar ülkelerini terk etmezdi, safkan değildi, ama, o değilse, o değilse bitmişti, ama risk almaya değerdi, yıllardır küçük evinde yaşam mücadelesi veriyordu, deneyecekti, eğer yanılmışsa da, artık umurunda değildi.

"Merhaba yeğen." dedi. "Elijah. Büyükannenin sana selamı var."



24.12.14Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin