4- Bombalar ve Çığlıklar

227 76 10
                                    




15 Aralık 2057

Beni annemden ayırdılar sanırım, bilmiyorum. Ama hayatımın başından beri ilk defa yanımda göremiyorum onu. Korkuyorum.

Depolar'da doğdum; günışığını son bir aya kadar hiç görmemiştim. Ama büyük amca Pedro'nun dediğine göre Depolar bizi dışarıdaki savaştan korumak için yapılmış. Dışarıda savaş olduğunu bile bilmiyordum. Dışarıyı bilmiyordum. Keşke bilmeseydim.

Annem okuma yazma bilmiyor; ben de büyükanne Amanda'dan öğrendim. Aslında bir eğitim depomuz vardı; ama ben eğitim deposuna gidecek yaşa gelmeden bir sene önce bir yangın oldu ve tüm kitaplarımız yandı. Şu anda dokuz yaşındayım, yapabileceğim tek şey yazmak. Aslında günlük tutuyordum, ben büyükanne Amanda'ya söylerdim ve o yazardı, ama yangında o da yanmış. Ben yangın sırasında uyuyordum, o yüzden hiçbir şey görmedim.

Adım Gabriel Afonso. Babam yok; bir sürü arkadaşımın bazılarının ya annesi, ya da babası yok; ama büyük abi ve ablalarımızın çoğunun hem annesi hem de babası var. Çok erken davranıp kaçmışlar Depolar'a.

Depolar'ın dışarısıyla hiçbir bağlantısı yoktur; o yüzden anneme bir mektup geldiğinde içerideki birinden olduğunu düşündüm. Heyecanlanmıştım tabii, çünkü anneme daha önce hiç mektup gelmemişti. Mektuplar genellikle on beş yaşlarındaki ablalara geliyor, mesela bir keresinde Erika ablama bir mektup gelmişti, konuşmak varken neden mektup yazdıklarını ise hiç anlamıyorum; zaten hepimiz aynı çelik duvarların içindeyiz!

Neyse, anneme mektup gelince çok şaşırmıştım. Annem okuma bilmediği için mektubu Başrahibe Natalia'ya okutmuş. Ondan sonra ise annem elimi tuttu ve bana Depolar'dan dışarı çıkacağımızı söyledi. Keşke çıkmasaydık; çünkü o mektubu kim yazdıysa annemi benden aldı.

Dışarı çıktığımızda gördüklerim büyükanne Amanda'nın çizimlerine benzemiyordu. Resimlerde büyük, isminin güneş olduğunu öğrendiğim sarı bir top altında otlar vardı. Benim tek görebildiğim ise gökyüzü kadar gri bir yer ve yıkımdı.

Beni annemden ayırdılar sanırım, bilmiyorum. Ama dışarı çıktıktan sonra sadece annemin çığlıklarını ve bombaları duydum. Annemin çığlıkları. Bombalar. Annemin çığlıkları. Bombalar. Bombalar. Annemin çığlıkları. Bombalar. Bombalar. Bombalar... Ve annemin sesi tamamen kayboluncaya kadar devam etti.

Benden önce bu hücrede kim varsa onun kemiklerine bakıyorum şu anda. Bazıları kanlı ve çok kötü kokuyorlar. Annemin yanımda olmaması dışında dışarı çıkmam hiçbir şeyi değiştirmedi; yine güneş yok ve yine soğuk dört duvar arasındayım.

8 Aralık 2114

Alean İmparatorluğu, B Bölgesi

Özel Hücreler

Radyasyon: %11.9

"Tao, Tao, küçük bebeğim! Asla bırakmayacağım seni, söz veriyorum."

Annesi çok pis yanılmıştı. Asla kelimesinin ne kadar daim olduğunu bilememişti. Tabii ki de bırakmıştı Tao'yu, hem de ona en çok ihtiyaç duyduğunda, elini küçük çocuğundan çekmiş ve sonsuzluğa adımını atmıştı.

Ve Tao tek kalmıştı. Bir o, bir de sayılı günlerini temsil eden küçük kum saati; dedesinin hediyesi.

"Zamana hükmetmek istediğinde bunu kullan," demişti. "Eğer daha fazla zaman istersen ters çevir ve tamamen bir tarafa akmasını bekle. Eğer sabırlı olmazsan, durum olduğundan daha da kötüye gider." O kum saati Tao'nun yoluna ışık tutmuştu birçok kere; sabırsızlandığında veya zamanın çok hızlı ilerlediğini, iki anı arasında sıkıştığını hissettiğinde hep dedesinin sözlerini hatırlamıştı.

Şimdi, kum saatine en çok ihtiyacı olduğu saatlerde gülüyordu; altı yaşında bir çocuk saflığıyla, yıllarca kum saatini yanında taşımıştı. Saçmalık!

"Ne oldu çocuk?" diye sordu yaşlı adam. Alean askerleri tarafından alıkoyulup zincirlenmesi hiç önemli değilmişçesine sakin, hatta biraz neşeli bir sesle konuşuyordu. Onların başında bekleyen gardiyan demirliklere vurdu.

"Burada Aleianan dışında hiçbir dil konuşulmaz." dedi boğuk sesiyle.

"Tabii ki de." diye mırıldandı yaşlı adam, hemen dil değiştirerek. Gardiyana baktı. "Eğer bilmeye hakkım varsa, hangi bölgedeyiz?" Tao, adamın Alean hapishanelerinde daha önce çok bulunduğunu anladı. Gardiyan diğer hücrenin gardiyanına kısa bir bakışa attı.

"B Bölgesi." dedi. "Birazdan A Bölgesi'ne götürüleceksiniz." Tao kaşlarını çattı. Normal şartlar altında tüm dünya üzerinde havada en az radyasyona sahip olan bölgenin havası, iki savaş esiriyle harcanmazdı.

Sustular. Tao, zamanın akışını hissedebiliyordu. Bir dakika. Beş Dakika. On iki dakika.

Sessizlik. Dehşet verici sessizlik. Ölüm sessizliği. Ayak sesleri. Gelmişlerdi. Beyaz yelekli beş adam.

Tek gözü yanmış yaşlı adam Çince bir küfür savurdu.

"Şimdi anlıyorum." diye fısıldadı Çince. "Bizi sonuna kadar harcayacaklar, oğul, bizi denek olarak kullanacaklar."

24.12.14Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin