7-Tomurcuklar

149 59 3
                                    




8 Aralık 2114

Alean İmparatorluğu, D Bölgesi

Leş Yığını

Radyasyon: %23.7

Leş Yığını'nı ziyarete gelmiş bir grup yabancı ile ölülerin mükemmel harmonisi bozulmuş ve kan kokusunun arkasına saklanmıştı. Yaşayanlar herkesi temiz bir köşeye çekiyor ve ters yüz ediyor; kimseden izin almıyor veya ölülerin daha büyük bir gücün etkisi altında olduğunu hatırlıyora benzemiyordu.

Kimliklerini tespit ediyorlardı.

Bir tek Alenian bile yoktu, hayır, kesinlikle Alenian bulabileceklerini düşünmemişlerdi; onlar sayılar ve rütbeler ile ilgileniyorlardı. Yeni Komutan kısasa kısas istiyordu. Yeni Komutan öfkeliydi. Yeni Komutan alışılageldik tüm aşırı milliyetçi Alean kurallarını yıkmış, kendi yarattığı kurallara göre oynuyordu.

Farklı yerlere dağılmış elli kadar turuncu yelekli ve birkaç tane de gri, çay partisinin saygın üyelerinin üzerine dikilmiş görevlerini tamamlıyorlardı. Her on-on iki leşten biri teşhis edilmede başarısız oluyor ve daha yukarıdakilere bırakılmak kenara ayrılıyorlardı.

Üç saat içinde Alean tamamen değişmişti. Yeni Komutan'ın hiç sorun yaşamadan başlattığı uygulamalar ile Alenian halkı derin bir iç çekmiş, tüm dünya üzerindeki en güçlü devletin, ya da ayakta kalabilmiş tek devletin, küçük bir değişiklik ile sorgusuz sualsiz tüm yaşam politikalarını değiştirecek kadar eli kolu bağlı ve aciz olduğunu kalplerinin bir kısmında anlamışlardı. Ki diğer kısmı ne bilen ne de bilmek isteyen korkak, cahil ve aslında en tehlikeli kısımdı; ki dünyayı bu hale getiren bir avuç dev adamı yöneten tam da buydu.

Anonim bedenler nazikçe birkaç büyük sedyeye yerleştirilerek Depo7'ye taşındı; ardından gri yeleklilerin emriyle Altın'lar huşu ile Komutan'ın kapı mikrofonuna dokundular.

"Komutanım?" Altın'lardan bir tanesi sesi duyabilmek için başını eğdi; Komutan'ın sesini duyan ve bu vesileyle de yaşını, cinsiyetini bilen tek insanlar Komutan'ın özel hizmetçileri olan Altın'lardı.

"Konuş." Mikrofondan çıkan gür kadın sesi ile Altın sıçradı ve boğazını temizledi.

"Anonim bedenlere ne yapmamızı uygun görürsünüz?"

"Onları teşhis edecek birine ihtiyacım var. Hükümet'in daha ortadan kaldırmadığı biri. Hacer'in oğlu." Komutan durdu. "Taktik Departmanı Alean-Eski Türkiye müdür yardımcısı Yankı Altan'ı bulun."

Büyük oda soğuktu; her ne kadar insana benzetilmeye çalıştırılmış ve üzerlerine güzel kokular sürülmüş olsa da hiçbir şey ölümün kokusunu bastıramıyordu.

"Neden buradayım?" Sesi odada yankılandı; kendi işleriyle meşgul gri yeleklilerden hiçbiri kafasını kaldırmadı.

"Bu kişilerin kimliklerini belirlemen gerekiyor." Durdu. "Komutan'ın emri." diye ekledi.

Kan, gözleri çılgınca önündeki pisliklerin üzerinde gezinirken Yankı'nın yüzünü terk etti. Başka yolu yoktu.

Yeni Komutan kim olduğunu biliyordu.

-

18 Ocak 2058

Ben Gabriel Afonso. Her sayfaya defalarca yazmak zorunda hissediyorum kendimi; çünkü burada daha fazla kalırsam kim olduğumu ve nereden geldiğimi unutacağım.

Ben Gabriel Afonso. Depolar'dan geliyorum. Annemi istiyorum.

Bazı zamanlar kemikler oynaşıyor; üzerlerinde dans eden ruhları hissedebiliyorum. Sesimi nasıl kullanacağımı unuttuğum için tüm dualarımı içimden okumak zorundayım. Ama Başrahibe Natalia'nın her zaman tekrar ettiği kurtarıcı kelimelerin kutsallığına ve gücüne rağmen ruhlar başımdan ayrılmıyor. Demek ki zararlı değiller; eğer burada olmalarının bir nedeni olmasaydı çoktan gitmişlerdi. Bana bir mesaj vermeye çalıştıklarını iliklerimde hissedebilsem de bilmiyorum, belki de bilmek istemiyorum, çünkü korkutuyorlar beni, tüm bu ruhlar ve yaşamayanlar. Kendimin de onların havaya zincirlenmiş topluluğuna katılıp karanlığın içinde kimsenin duyamayacağı şarkımı söyleyeceğim günün geleceğini bilsem bile, yaşayan olmak özel hissettiriyor ve bunu kaybetmek istemiyorum.

Yeni kelimeler üretmeye başladım. Dilimde olmayan kelimeler. Nereden geliyorlar aklıma bilmiyorum, kulağıma fısıldanıyor ve ben ne denmek istediğini anlayabiliyorum. Ancak bir anlama gelmiyorlar; bir şeyleri çok pis kaçırdığımı hissediyorum ve küçük odamda tutsak olan dünyadan haberdar olamamak beni korkutuyor.

İnsanları özledim sanırım; ama onlar olmadan da yapabiliyorum. Kömürüm bitmek üzere, ama yemeğim geldiğinde bazen yanına bir parça kömür de düşüyor ve yazabiliyorum. Tanrım, burada çok fazla defter var. Odanın eski sahibinin kemiklerinin arasında gizliler. Üzerlerinde bir zamanlar kelimeler veya şimdi bana anlamsız gelecek semboller vardıysa bile zaman onları kağıt üzerinden uçurup götürmüş. Benim yazdıklarıma böyle olmasını istemiyorum. Ne yazdığımı bile bilmiyorum.

Yemek yemeyi özledim. Küçük sobamızdan çıkan bin bir çeşit kokuyu, Amca Pedro'nun yüzündeki sımsıcak gülümsemeyi ve akşam yemeklerinde her türlü sıkıntıyı unutmayı özledim. Kokusu tüm depoya yayılan köftelerin yanındaki küçük domates dilimlerini ve sonu gelmeyen kahkaları, yemekten önce ve sonra nedenini bilmeden şükretmeyi özledim. Şimdi ise neden şükrettiğimizi anlayabiliyorum, anlamamayı dilesem de, çok olgunlaştım ve eğer şu anda Depolar'da olsaydım yapabileceğim şeyleri düşünerek eski bene ve boşuna geçirdiğim masum zamanlara acıyorum.

Yumuşak beyaz taşlar yiyorum şimdi; pişirenlerin kalbi yemekler kadar soğuk olmalı. Tadı bile yok, ama ne zaman yutkunsam beyaz taşları bir uğultu geliyor kulağıma, uyarırcasına, ancak açım ve yiyecek başka hiçbir şey yok. Kalemi gittikçe tutamamaya başlıyorum, beynim bulanıyor ve artık geçmişimin üzerinde bir sis perdesi var. Unutmaya başlıyorum. Adımı, sanımı ve birkaç saniyeliğine sahip olduğum günışığını.

Beni zehirliyorlar.

Ama bombalar ve annem hiç olmadığı kadar net ve artık hissedebileceğim tek duygu nefret.

Ben Gabriel Afonso. Ve unutmayacağım.

24.12.14Where stories live. Discover now