&28&

4.3K 288 29
                                    

*Düzenlendi*

Alexandra

"Jonathan Hataway. Senin amcanım" adamın sesini duyduğumda, beynimin bana oynadığı bir oyun olduğunu düşündüm. Ama dehşetle kafamı kaldırdığımda adamın son derece ciddi olduğunu anladım.

"NE?" kendimi kontrol edemeyerek bağırdım. Neden bağırdığımı bilmiyordum ama verebildiğim tek tepki buydu.

"Duydun. Ben senin amcanım." dedi sesi gergin çıkıyordu. Ters bir tepki vermemden korkuyordu.

"Kanıtla!" dedim sert sesimle. Eğer birileri bana bu yorgun ve yoğun zamanımda şaka yapıyorsa sonuçları çok kötü olacak.

"Sarayda kraliyet ailesi için özel bir oda var ve kraliyet ailesi üyelerinin el iziyle açılıyor." dedi. Tabi ki böyle basit bir şeyle ona inanmamıştım. Bunu saraydaki çalışanlar bile biliyor.

"Bunu saray çalışanlarına soran herhangi biri bilebilir." dedim meydan okuyan bakışlarımla.

"Tanrım! En az Christopher kadar şüpecisin! Tamam. Annen bir günlük yazıyordu. Baban da öyle. Bunu çoğu kişi bilmez. Sadece aileden olanlar ve belki Leydi Diana. Ayrıca belinin hemen altında taç şeklinde bir doğum lekesi var. Bu kraliyet ailesinin bir üyesi olduğunu gösteriyor. Yeterli mi? Yoksa devam edeyim mi?" diye elindeki kanıtlarını sundu bana. Bu konuşmadan sonra inanmam saçmalık olurdu. Elimdeki kağıtları yavaş hareketlerle yanımdaki koltuğa bıraktım. Sonra hızlıca ayağa kalkıp boynuna atladım. Bu tepki ailesindeki herkesi kaybettiğini sanarken bir akrabasını bulan biri için oldukça normal ve olası bir tepkiydi aslında.

"Hey! Cassy! Ağlamayı kes! Buraya ağla diye gelmedim." Ne ağlaması? Ağlıyor muyum? Ah, evet ağlıyorum. Ayrıca daha önce bana kimse Cassy dememişti. Yavaşça ondan ayrıldım.

"Özür dilerim. Yani ben birden ben amcanım diyen birini görünce sarılıverdim." diye açıkladım boynuna atlamamı. Ama aklımı kurcalayan bir soru vardı. Cevabını çok fazla merak ettiğim bir soru. Madem yaşıyordu, neden bu güne kadar hiç yanıma gelmedi?

"Sor hadi." dedi derin bir nefes alarak.

"Efendim? Neyi?" dedim şaşkınlıkla. Aklımı falan okuyor olamaz değil mi?

"O bakışı nerede görsem tanırım. Tatyana'da da vardı. Ne zaman bir şey sormak istese o bakıştan atardı. Sor, eminim bir cevabım vardır." dedi açıklayarak. Demek onlara benziyorum. Annemin bakışları ve de babamın şüpheciliği. Onlardan birer parça taşıdığımı bilmek çok güzel bir his.

"Madem yaşıyordun, neden bu güne kadar bekledin? Yani neden daha önce yanıma gelmedin? Neden şimdi?" diye sıraladım sorularımı. Aslında sorularım demek yanlış olur. Çünkü sorduğum her soru bir öncekinin farklı bir versiyonu gibi.

"Savaş için ne kadar çok bilgi toplaya bilirsem o kadar iyi olur diye düşündüm. Bu güne kadar Ashton denen o pisliğin yanındaydım. Bir salak gibi yemi yuttu ve beni sağ kolu yaptı. Ama ihanet en yakınından geldi. Muhtemelen daha fark etmemiştir. Fark ettiğinde neler olacağını merak ediyorum." dedi ve kendi düşüncesine güldü. Ben de güldüm. Ama benim gülmemin sebebi, amcamı gülerken görmekti.

"Pekala, şimdi ne yapıyoruz?" diye sordum. Muzipçe gülümsedi. Hayır, bu gülüşü biliyorum. Tamamen aynısı bende de var. Kesin aklına bir şey geldi. Acaba ne diyecek.

"Ben Jonathan Hataway, sen Cassandra Hataway'i bu öğleden sonra, okulun düello salonunda bir düelloya davet ediyorum." dedi. Düello? Amcamla? Öğleden sonra? Tamam, bu aldığım ilk düello teklifi olabilir ama onu ters çevireceğimi sanıyorsa çok yanılıyor.

Kehanet; Melez Prenses (Tamamlandı)Where stories live. Discover now