2. Bölüm

1.5K 143 18
                                    

      Sabah öyle heyecanlı uyandım ki anlatılamaz. Hemen o heyecanla Güney'i uyandırdım.

"Güney kalk hadi!!!"

Hemen halktı, önce biraz şaşırsa da en az benim kadar heyecanlı olduğu yüzünden okunuyordu.

"Hadi çabuk ol daha kızları uyandıracağız."

Dedim. Hemen ayağa fırladı, beraber sessizce kızların odasına gittik amacımız onları korkutmaktı ama kendi kazdığımız kuyuya düştük. Kızlar çoktan uyanmış, biz odaya girdiğimizde saklandıkları yerlerden çıkarak bizi korkuttular. Sonra biz odamıza gidip yataklarımızı topladık, kızlar da kendi yataklarını topladılar. Kahvaltı için mutfağa gittik, ben hemen demliği kaptığım gibi çayı koydum, Güney ekmek almaya gitti, Sera masayı hazırladı Aden de o mis gibi kokan sucuklu yumurtayı yaptı. Tam çay kaynamaya başlamıştı ki kapı çaldı. Sera

"Ben bakarım."

Dedi. Güney gelmiş.

"Ekmekler tazemi?"

"Fırından yeni çıktı."

Ben hemen çayları doldurdum. Herkes masaya oturdu güzel ve keyifli bir kahvaltı yaptık. Kahvaltı bittikten sonra ben anons yapıyor edasıyla;

"Herkes hazırlansın, az sonra çıkacağız."

Herkes giyinmek için odasına gitti ben de gidip hazırlandım. Hepimiz sırt çantalarımızı takıp valizlerimizle aşağıya indik ve taksi çağırdım, çok bekletmeden geldi hızlıca binip havaalanına gittik. Havaalanına yarım saat erken ulaşınca biraz bekledik. Vakit dolmuştu anonslar yapıldı biz de hemen uçağa bindik...

Uçağa doğru yürüdük ve nihayet yerimize oturduk. içimi korkuyla karışık bi heyecan hissi kaplamıştı. Aslında sandığım kadar korkunç değildi, yani şimdilik. Kalkarken biraz kötü hissetsemde şu an düz gidiyorduk ve gayet iyiydim. Biraz sonra hostesler kahve servisi yapmaya başladı. Her şey normal bir şekilde ilerliyordu. Biraz uykum gelmişti kafamı hafif eğip koltuğa yasladım uyuyakalmışım. Yaklaşık yarım saat sonra aniden uykum bölündü, beni uyandıran Güney'di.
"Ne oluyor Güney?"
"Açıklayacak zaman yok Tuna! giy şunu."
Bana verdiği şey bir can yeleğiydi. Çok şaşırdım, korktuğum başıma mı geliyordu yoksa? Şu anki durumumdan anladığım kadarıyla:
Uçak türbülansa girmiş ama çıkamayıp yönünü sapmış. Yani git gide düşüyoruz, konumumuz eğer yanılmıyorsam:
Malezya ile Filipinler arasındaki bir okyanusun üzerindeyiz. Hemen bizimkilerin yanına koştum el ele tutuştuk, uçaktan atlayacaktık ama artık çok geçti, uçak suya girdi. şimdi yapılacak tek şey yüzeye çıkmak. hep birlikte uçaktan çıkıp yukarıya doğru yüzdük.
       
      Yüzeye çıktığımızda hepimiz nefes nefese kalmıştık art arda soluklandık. Uçaktan kopup bize doğru gelen parçayı görünce, hemen "tutunun" diye bağırdım. Hepimiz parçayla birlikte uçsuz bucaksız okyanusta sürükleniyorduk. Şu an bayağı bir süredir sürükleniyoruz, sanırım bir saat oldu, bunu bacaklarımı hissetmediğim için söylüyorum.
Güney bitkin bir sesle bana seslendi:
"Tuna, bak şu ileridekini görüyor musun?"
"Evet, evet görüyorum."

      Allah'ım şükürler olsun. Bu bir adaydı, evet bu bir ada bizden yaklaşık 2-3km uzakta bir ada. Hepimiz çok şaşkındık. Ama konuşmaya veya tepki vermeye halimiz yoktu. Yaklaşık yarım saat sonra adaya vardık. Hâlâ çok şaşkındık çünkü yürümekte güçlük çekiyorduk, Sera ve Aden'in psikolojisi çok bozulmuştu, durumumuza bakılacak olursa bu gayet normal bir şeydi. Bu nedenle dayanamayıp ağlamaya başladılar. Güney'le ben de kızları alıp kıyıdaki bir ağacın altına oturttuk. Güney'e seslendim:
"Kalk Güney biraz daha böyle ıslak ıslak, bu rüzgarda durursak hasta olacağız, ısınmamız gerek."

ISSIZ ADAWhere stories live. Discover now