2. Bölüm

467 26 1
                                    

İkinci bölüm...

******************************************************************************

Gelenek olarak prensesin on sekizinci doğum günü kutlanacaksa ve prenses eş seçecekse eş adaylarının ve ailelerinin partiden bir ay önce kaleye gelmeleri gerekliydi. Bu akşam adaylar ve ailelerinin gelişleri adına bir akşam yemeği hazırlanmıştı. Bu sırada ben de adaylarla tanışma fırsatına kavuşacaktım.

Odamda otururken en az yarım düzine hizmetli başıma üşüşüp beni hazırlamaya başladı. Dar elbiselere sığabilmem için beni nefesimi kesen bir korseye soktular. Saçımı neredeyse yolarcasına çekerek tarıyorlardı ve saçımdaki düğümler bütün uğraşlarına rağmen açılmamak için direniyordu. Sonunda onu düzeltip incilerle süslü bir topuz haline getirdiler. Geriye en zor kısım kalmıştı: giydirmek ve süslemek.

Önce beyaz çorapları ve iç etekleri giydirdiler. Üzerine tenimden birkaç ton açık inciler ve beyaz dantellerle süslü, kabarık etekli, ipekten, ten rengi bir elbise giydirdiler. Altına giydiğim beyaz, hafif topuklu ayakkabıları uzun etekler saklamıştı. Boynuma uzun incilerle dolu bir zincir astılar. Ellerimdeki bileklerime kadar gelen eldivenler beyazdı.

Son olarak makyaj yaptılar. Yüzümdeki lekeler, çiller ve izler saklandı, yanaklarımı hafifçe kızartan bir pudra sürüldü. Gözlerime krem rengi, beyaz ve biraz da kahverengi far sürüldü. Dudaklarımda onları daha parlak yapan şeftali tonlarında bir ruj vardı.

Aynaya baktığımda krem ve beyaz renklerde, incilerle süslü bir yabancı da bana bakıyordu. Yabancının kestane rengi saçları benimkinin aksine düzgün ve topluydu. Kehribar rengi gözleri etraflarına çekilen sürmeyle belirginleşmişti. Şeftali rengi dudakları parlak ve dolgundu. Aynadaki kız benden büyük gözüküyordu. En az iki-üç yaş büyük. Ama onun ben olduğunu biliyordum. Bir şekilde hizmetliler pasaklı, dağınık beni alıp gerçek bir prensese dönüştürmüşlerdi. En azından görüntüde öyleydi.

Salon henüz misafirler gelmediği için boştu. Sadece son dakika ayarlamaları yapan görevliler ve onları denetleyen annem vardı. Normalde denetleme işini konseydekiler veya üst düzeyde görevliler üstlenirdi ama konsey üyelerinin çoğu davete hazırlanmakla meşguldü ve bu gece mükemmel olmalıydı. Hazırlıkları kraliçe denetlerken kim yarım, kötü veya yanlış iş yapmaya cesaret edebilirdi ki?

Annem benim geldiğimi görünce bana doğru yürüdü. Herkes anneme benzediğimi söyler ama ikimizin arasında bir benzerlik pek göremiyordum. Onunda benim gibi kestane rengi saçları vardı ama benim kocaman kehribar gözlerimin aksine onunkiler normal boylarda ve parlak, canlı bir maviydi. Benim daha yuvarlak yüz hatlarım varken annemin ince bir yüzü ve zarif, gerçek soylulara yakışır yüz hatları vardı. Zayıf, uzun vücudu güzel kıvrımlara sahipti. Ben ise biraz kısa boyluydum. Vücut hatlarıma bakanlar on altıdan fazla olamayacağımı düşünürlerdi. Kısaca annem gerçek bir kraliçeye yakışır güzelliği ve zarafetiyle insanları büyülerken ben on altıdan büyük göstermeyen pasaklı, dağınık kızın tekiydim ve bir prensesi pek de andırmadığıma bahse girebilirdim.

Annem deniz renginde elbisesi ve onu süsleyen, dalgalardaki beyaz köpükleri andıran dantelleriyle muhteşem görünüyordu. Bana doğru, elbisesinin çıkardığı hafif hışırtılar ve topuklarının yere vurdukları zaman çıkardıkları takırtılar eşliğinde, hafifçe gülümseyerek yürüdü.

Yanıma gelip beni iyice süzdü. "Güzel olmuşsun Lucinda."

"Sen de öyle." annem unun üzerine dudaklarını büzdü. Görüntümle annemi bile etkilemiş olsam davranışlarım ve kişiliğimle prenses adına leke sürüyordum.

Annemin ifadesini görünce başımı eğip hemen konuşmamı düzelttim "Siz de çok güzel gözüküyorsunuz majesteleri." Tamam, belki majesteleri biraz olayı abartılı hale getirmiş olabilir ama bir şekilde mükemmelden azını nadiren ve zorla kabul eden annemin gözüne girmeliydim.

Annem bu kibar, saygılı, ölçülü ve soylu davranma konusunda ne kadar sorun yaşadığımı biliyordu. Eğitmenlerimin hiçbiri beni prensesleştimeyi beceremediği için kendisi de bana insanlarla nasıl konuşacağımı, insanlara nasıl hitap edeceğimi, nasıl reverans yapacağımı falan anlattığı dersler vermişti. Gerçi bunlar da pek etkili olmamıştı.

Annem elini omzuma rahatlatıcı bir biçimde koydu. "Merak etme Lucinda. Sadece sakinleş. Hangi insanlarla karşı karşıya olduğuna, kiminle konuştuğuna dikkat et. Ne yapacağını, ne söyleyeceğini önce bir düşün. Hızlıca kafandan geçir. Eminim ki iyi bir iş çıkaracaksın. Unutma bu önemli bir gece. İlk izlenimler hep en etkili olanlardır ve bu sadece seni değil herkesi kapsıyor. Adayları ve ailelerini dikkatlice izle ve tart. Sakın unutma, sen bir prensessin ve ona uygun davranmalısın. Seçtiğin eş de sana uygun olmalı." Yapacaklarını ve söyleyeceklerini önceden düşün. Sakin ve dikkatli ol. Adaylara ve ailelerine dikkat et. İyi bir ilk izlenim bırak. Prenses gibi ol.

Tamam. Bunu yapabilirdim. Tek ihtiyacım konuklar gelmeden önce iyice sakinleşip kafamı toplayabilmek için birkaç dakikaydı. Ne yazık ki o birkaç dakikaya sahip değildim.

Bir hizmetli koşarak salona daldı ve annemin yanına geldi. Reverans yapıp "Majesteleri, Olympia Kralı Agustus ve ailesi geldiler." dedi. En önemli misafirler, annemin evlenmemi istediği kişi ve ailesi ilk gelenlerdi ve ben hiç mi hiç hazır değildim.

Giderek daha da panik oluyordum. Kafamda bin bir düşünce cirit atıyordu. Ya tam bir aptal gibi görünürsem? Ya benim bir prenses olmaya layık olmadığımı düşünürse? Ya beni sevmezse? Ya çirkinse? Ya ailesi beni sevmezse? Ve niceleri... Bu işi başarma umutlarım sıfırlanmıştı. Be bu geceden nasıl sağ çıkacaktım? Bunu nasıl yapabilirdim ki?

AmariaWhere stories live. Discover now