15. Bölüm

332 22 7
                                    

Bu bölüm aslında başka bir bölümün parçası olacaktı ama biraz alakasız olduğu için ayırmaya karar verdim. Biraz kısa oldu ama umarım seversiniz.

*********************************************************************************************

"İnsanlar zırh giyip silahlanmışlardı. Kayalara, denize doğru ilerliyorlardı. Sıcak güneşin altında onca zırhlı şövalye terleyip yapış yapış olmuştu. Denizi görünce bir sevinç narası atarak hemen içine girmişlerdi. Olanlar işte o zaman oldu."

"Sudan fırlayan Execratuslar şövalyelere saldırdı. İnsanlar böyle yaratıklarla daha önce hiç karşılaşmamışlardı. İnsanımsılardı ama bir deri bir kemik yapıları ve kuyrukları vardı. Daha önceden tanıştıkları ve barıştan yana olan deniz insanlarıyla uzaktan yakından alakaları yoktu."

"Şoku atlatan şövalyeler Execratuslarla savaşmaya başladı ama çabaları boşunaydı. İnsanüstü hız ve güç sergileyen bu çirkin canavarlarla mücadele edemiyorlardı. Zırhsız ve silahsız Execratusların karşısında insanların hiç şansı yoktu. Silahları kırılıyor ve parçalanıyor, zırhları eziliyor ve dağılıyor, kafaları ve uzuvları kopuyordu. Dört-beş şövalye bir arada anca bir Execratus öldürmeyi başardığında yerine bir başka yaratık geçiyor, yorulmuş ve yaralanmış şövalyeleri öldürüyordu. Bir ordu kadar çok olan bu canavarların tek ortak noktası enselerindeki koyu mor, halka biçimindeki bir izdi."

"Görüntü karardı. Her şey yeniden belirginleştiğinde yeni bir sahne vardı. Ahtapot kadın iki tamamen zırhlı deniz adamı tarafından kollarından tutulmuştu. Deniz adamları onu derin ve karanlık derinliklerdeki zifiri karanlık bir yarığın kenarına kadar götürmüşlerdi."

"Kadın daha önceki rüyalarda olduğu kadar korkutucu görünmüyordu. Güzel koyu mor gözlerinin etrafı sarı değil normal bir beyazdı. Siyaha çalan mor saçları daha düzgündü ve kafasının etrafında birbirine vahşice dolanmaktansa yüzünün yanında zarife süzülüyordu. Üzerinde o korkutucu koyu renk taşlardan veya kemiklerden yapılma giysilerinin aksine denizin karanlık diplerinde bile parıl parıl parlayan, rengarenk mücevherlerden yapılmış bir üst vardı. Güzel yüzünde şoke olmuş bir ifade vardı. Kırmızı dudakları aralanmış ve gözleri büyümüştü. İfadesinden aynı zamanda öfke, korku ve biraz da pişmanlık okunuyordu. Birkaç saniye daha öyle kaldıktan sonra bağırmaya başladı. 'Bana bunu yapamazsınız! Savaş çıkacağını siz de biliyordunuz! Ben sadece onlara istedikleri savaşı verdim, hem hiç bir deniz insanının savaşa katılmamasını da sağladım! Üstelik sizi galip yaptım! Bütün insan savaşçılar yenildi! Size bu kadar iyilik yapmışken bana böyle davranamazsınız! Bana bunu yapamazsınız!"

" 'Sus!' Bir erkek sesi gürledi. Ortaya Aidan'a benzeyen ama kesinlikle o olmayan bir deniz adamı çıktı. Siyah saçları ve deniz yeşili, Aidan'ınkiyle aynı renk gözleri vardı. Yüz hatları benzer ama daha sert, daha keskindi. Siyah, düzgünce kesilmiş bir sakalı vardı. Giydiği altın zırh bronz tenli göğsünü örtüyordu. Sağ elinde uzun üç dişli bir zıpkın tutuyordu. Adamdan güç yayılıyordu."

"Adan ahtapot kadına yaklaştı. Onun koyu tonlardaki turkuaz, yeşil ve mavi pullarla kaplı uzun balık kuyruğu ve kadının mor vantuzlu, siyah dokunaçları tezat oluşturuyordu. İkisi bundan önce anlaşmışlar, hatta kimi zamanlar birlikte çalışmışlardı, iki farklı tür olmalarına rağmen. Şimdiyse kadın bunu bozmuştu, fazla ileri gitmişti."

"Adam sert ve otoriter bir sesle konuşuyordu. 'Cecaelia yaptıkların affedilemez. İnsanlarla olan problemerimiz daha farklı bir şekilde çözülebilirdi. Onlardan bu kadar fazlasını öldürmek gereksizdi. Üstelik bunu yaparken Execratus kullanmak... Onların nasıl yapıldığını ikimiz de biliyoruz ve sen de Execratus yapmanın yasak olduğunu biliyorsun. Üstelik onlardan bu kadar fazla yaratıp bir  ordu kurmak... Bu sefer çok ileri gittin, seni affedemem Cecaelia. Ceza olarak sürgüne gönderileceksin. Toplumdan dışlanacak ve hayatına denizin derinliklerinde, bir daha güneşi göremeden devam edeceksin. Ömrünün sonuna kadar karanlıkta hapis kalıp yaptıklarından pişman olacaksın ve denizin derinliklerinde kimse bilmeden, sana işkence eden karanlık ve yalnızlıkta boğularak öleceksin.' Sonra ahtapot kadını, Cecaelia'yı tutan muhafızlara işaret etti. İki deniz adamı onu kollarından çekiştirerek yarığa attılar."

"Kadın muhafızlara karşı direnirken ve düşerken bağırıp çırpınmaya devam etti. 'Hayır! Yapamazsınız! Hayır! Bana bunu yapamazsınız! Bana yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz! Hepiniz bunun bedelini, beni sürgüne göndermenin bedelini ödeyeceksiniz!' Çığlıkları kadın yarıktan düşüp karanlıkta kaybolurken giderek duyulmaz hale geldi ve en sonunda sessizlikte kayboldu.

Yatağımda uyandığımda terlemiştim ve kesik kesik nefes alıyordum. Yatakta dönüp durmuş olmalıydım ki çarşaflar vücuduma dolanmıştı. Odamdaki pencereden şafağın daha yeni söktüğünü gördüm.

 Keşke Aidan'ı gördüğümde ona ahtapot kadın ile ilgili sorularımı sormayı unutmasaydım. Belki bu akşam onu görürsem sorardım. Boynumdaki hafifçe parlayan deniz kabuğu kolyesine baktım. Aidan'a sormam gereken o kadar çok şey vardı ki! Örneğin, insanlar Amaria'ya ilk geldiğinde onlar ve deniz insanları arasında gerçekte ne olmuştu? Neden bize karayı vermek istememişlerdi? Sormam gereken çok fazla şey vardı.

*******************************************************************************************

Umarım bölümü seversiniz. Bir sonraki bölümü en kısa zamanda yayımlamak için elimden geleni yapacağım.

AmariaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin