13. Bölüm

389 21 16
                                    

Bu sefer yeni bölüm yayınlamamın daha kısa sürmesini kutlamam gerek. Umarım bu bölüm hoşunuza gider. Bu yazması hem zor hem de kolay bir bölümdü.

************************************************************************************************

"Kayalıklardaydım. Güneş batıyordu. Kale daha yeni yapılmış gibi temiz ve güzeldi. Dalgaların gelip çarptığı insanların olmadığı kayalıklarda tanıdık kahkahalar ve bir kıza ait kıkırdamalar dalga seslerine karışarak yankılanıyordu."

"Kayaların denize bakan ve suya yakın tarafına döndüğümde Aidan'ı gördüm. Yanında da inanılmaz derecede güzel bir deniz kızı vardı. Beline kadar inen dalgalı sarı saçları batan güneşin ışığında altın gibi parlıyordu. Gökyüzü kadar mavi gözleri gülerken ışıldıyordu. Üstünde birbirine ince iplerle bağlanmış deniz kabuklarından yapılma, biçimli vücudunu pek de kapatmayan bir tür giysi vardı. Kuyruğu ışıkta altından yapılmış gibi parlayan sarı pullarla kaplıydı. Yine de altın kuyruğu Aidan'ın ışıkta parlayan, koyu tonlardaki turkuaz, mavi ve yeşil pullarla kaplı, gözlerini andıran ama biraz daha koyu ve mavimsi olan kuyruğuyla kıyaslanamazdı. Ayrıca kızın hikayelerdekinin aksine sivri dişleri ve boş, beyaz gözleri de yoktu."

"Aidan kıza benim duyamadığım bir şey söyleyince ikisi de kahkahalara boğuldular. Bir süre güldükten sonra yeniden konuşmaya başladılar. Konuştukça birbirlerine doğru eğiliyorlardı. Sonunda aralarındaki boşluğu kapatıp öpüştüklerinde arkaya, kaleye doğru dönüp henüz zamanın yıpratmadığı taş duvarlara vuran güneşin son ışıklarını izledim."

"Arkamı dönemiyordum. Aidan'ın olduğu tarafa bakamıyordum. O ve deniz kızı öpüşürken içimde bir şeylerin düğümlendiğini hissediyordum. O tarafa bakamıyordum. Bakmak istemiyordum. Bakmaya korkuyordum. Kalbime bir şey saplanmış gibi hissediyordum."

Gözlerimi araladığımda yatağımdaydım ve güney daha yeni doğmaya başlamıştı. şimdiye kadar gördüğüm en tuhaf rüyalardan birini görmüştüm. Ahtapot kadınla ilgili olan rüyalar kadar korkutucu olmasa da onlar kadar tuhaftı. Aidan'ı bir deniz kızıyla yakınlaşırken görmüştüm ama tuhaf olan şey bu değildi. Gördüğüm rüya kalenin yeni inşa edildiği, insanların Amaria'ya gelmesinden yaklaşık otuz-kırk yıl sonrası zamanlarda geçiyordu. Neredeyse beş yüz yıl önce.

Biraz düşündükten sonra bu rüyanın gerçek olamayacağında karar kıldım. Deniz insanları yavaş yaşlansalar bile hiç kimsenin beş yüz yıl, belki de daha da uzun süre boyunca hem de hiç değişmeden, hiç yaşlanmadan hayatta kalabilmesi mümkün olamazdı. Belki de Aidan'ın ona çok benzeyen bir atasını falan görmüştüm. Ya da tamamen zihnimin kendi kendine uydurduğu aptal bir rüyaydı.

Aidan daha önce romantik ilişkiler yaşadığını söylemişti ama bu ilişkiler beş yüz yıl önce yaşanmış olamazdı. Yoksa olabilir miydi? Aidan bana hiç kaç yaşında olduğunu söylememişti. Benimle yaşıt, on sekiz yaşlarında gösteriyordu. Ben on sekiz yaşındaymışım gibi durmasam da... (Hatta Aidan geçen gece bununla ilgili de bir yorum yapmıştı. Ben de onu itmeyi denemiştim ama insanüstü gücü nedeniyle bir işe yaramamıştı.) Acaba gerçekte kaç yaşındaydı? Deniz insanları be kadar süre yaşarlardı ki?

Rüya sinirlerini bozmuştu ama fazla üzerinde duramazdım. Misafirlerle ilgilenip adaylarla vakit geçirmem gereken uzun bir gün vardı önümde ve hazırlanmam gerekliydi. İşe her zaman yaptığım gibi deniz kabuğunu bir kolyeye dönüştürmekle başlayabilirdim.

Öğleden sonra Sebastian'la takılıp kalmıştım. Beni kayalara götürdü. Aidan'la buluşurken oturduğum kayanın üzerine çıktık. Sebastian ifadesiz bir yüzle denize bakıyordu. "Deniz berbat bir şey. Her tarafı katil ruhlu, barbar yaratıklarla kaynıyor." Hemen Aidan'ın geldiği yeri savunma gereği duydum. "O kadar da kötü değil."

AmariaWhere stories live. Discover now