10.Bölüm

439 21 4
                                    

İlham şaşırtıcı derecede kısa zamanda geri geldi, pazartesi akşamı taslağı yazıp buraya geçirmeye başladım. Hikayemin onuncu bölümü...

******************************************************************************

Gece misafirler yattıktan ve etraf sakinleşip koridorlarda devriye gezen tek tük muhafızlardan başka kimse kalmayınca kaleden sıvıştım. Kayaların oraya vardığımda tam her zaman gittiğim kayaya gidecekken duraksadım. Yaratığın fırladığı yerde bellerine kadar suyun içinde iki oğlan vardı. Onları duyabileceğim bir mesafedeki büyük kayalardan birinin arkasına geçip beni görmeyecekleri bir pozisyona geçip onları izlemeye başladım.

Dikkatlice baktığımda oğlanlardan birinin Aidan olduğunu fark ettim. Belinden yukarısı çıplaktı ve teninden yansıyan ay onu beyaz-gümüş renklere boyuyordu.

Diğer oğlan Aidan'dan birkaç yaş daha büyük duruyordu, yaklaşık yirmi olması gerekliydi. Zeytuni teninden yansıyan ay ışığı ona da beyaz-gümüş renklere boyamıştı. Kıvırcık, kahverengi saçlarından sular damlıyordu. Ela gözleri yaratığın fırladığı yere kilitlenmişti. Üzerinde deri ve ağlardan yapılmış tuhaf bir göğüs zırhı vardı.

Aidan ve diğer oğlan kısık seslerle konuşuyorlardı. Aidan'ın "Execratus'un buraya kadar geldiğine emin misin?" dediğini duydum. "Eminim, izleri buraya kadar geliyor. Sonra birisi ya da bir şey onu öldürmüş. Hafif de olsa zehirli kanını suda hala fark etmek mümkün. Sonra izler karaya doğru devam ediyor, demek ki birisi ya da bir şey onu hareket ettirmiş çünkü Execratus'un burada öldükten sonra kendi kendine oraya gitme imkanı yok. Daha sonra izler bir anda kayboluyor. Birisi ya da bir şey onu karaya çıkarmış ve bir yere götürmüş yoksa buralarda bir yerlerde bir ceset olurdu."

Aidan'ın başını salladığını gördüm. "İnsanlara ve karaya bu kadar yaklaşması normal değil. Onlar karadan da insanlardan da nefret eder. Hem bizim aksimize karayla hiç işleri yoktur." Öbür oğlan da bunu doğru buluyor gibiydi. "Haklısın. Kendi başına olan bir Execratus asla karaya ve insanlara bu kadar yaklaşmaz. Onu birisi göndermiş olmalı."

Kıvırcık saçlı oğlan derin bir nefes verdi. "Her neyse, benim geri dönmem ve bulduklarımızı rapor olarak bildirmem gerek. Sen ne istersen onu yap." Gitmeden önce elini Aidan'ın omzuna koydu. "Senin nerede ne yaptığına dair en ufak fikrim yok Aidan ama dikkatli ol."

Kıvırcık saçlı oğlan denize dönüp havaya sıçradı. Suya dalmadan önce belinden başlayan uzun, koyu mavi renkteki pulları ay ışığında parlayan kuyruğunu gördüm. O da bir deniz insanıydı!

Aidan kayaya doğru iyice eğildi. Uzun parmakları kayanın yüzeyinde geziniyordu. Onun "Execratus mu bilemem ama bir şey buraya gelmiş. İnsan olmayan bir şey." diye kendi kendine mırıldandığını duydum. Sonra o da suya daldı ama diğer oğlanın aksine havaya sıçramadı ve ben de kuyruğunu göremedim.

Hızla yaratığın fırlamadan önce elini koyduğu kayaya gittim. Gördüğüm manzara yaratığın beni daha da fazla dehşete düşürmesine sebep oldu. Orada, kayanın üzerinde, kendini havaya fırlatmak için eliyle kayaya baskı uyguladığı yerde derin çatlaklar vardı. Yaratık insanüstü bir güçle kayayı neredeyse parçalamıştı. Asıl tuhaf olan o iki muhafızı bu güçle kolayca yenebilecek olmasıydı. Peki neden yapmamıştı? Neden gerçek gücünü kullanıp onları yenmemişti?

Yaratığın bulunduğu kayadan uzaklaşıp Aidan'la her zaman buluştum  kayaya gittim. Deniz minaresini boynumdan çıkarıp suya bıraktım. Kolye daha suya değmeden ay ışığında beyaz-gümüş renk almış, çok tanıdık bir el onu havada kaptı. Aidan'ın başının sudan çıktığını gördüm.

AmariaWhere stories live. Discover now