12. Bölüm

323 23 6
                                    

Yeni bölümü bu kadar geç yayımladığım için özür dilerim. Umarım bu bölümü seversiniz.

************************************************************************************************

Gece yarısına doğru uyandığımda ahtapot kadının kötücül kahkahası kulaklarımda çınlıyordu. Bir haftalık aradan sonra yeniden tuhaf rüyalar görmeye başlamıştım. Bu rüyalar beni rahatsız ediyordu. Kime anlatabileceğimi bilmiyordum. Ama rüyalar hep suyun altında geçiyordu ve iş su olunca kiminle konuşabileceğimi biliyordum.

Kayaların hep Aidan'la buluştuğum yeri dolunay ışığıyla yıkanmıştı Etraf sadece dolunaya ait o muhteşem, hem aydınlık hem karanlık, romantik ışığa boğulmuştu. Ay suda gümüş ışıltılar bırakıyordu. Deniz minaresi boynumda her zamankinden de çok parlıyordu. Sanki parlaklıkta Ay'la yarışmayı deniyordu.

Kayalara oturup deniz minaresini suya attım. Beklemeye başladım. Ya gelmezse? Ya onu unuttuğumu düşünmüşse? Ya artık onunla görüşmek istemediğimi sanmışsa? Ya onu bu kadar beklettiğim için kızmışsa? Hayır! Benim tanıdığım Aidan öyle biri değildi.

Birden kayalardan biraz uzakta, sudan yavaşça çıkan bir baş gördüm. Gür, parlak siyah, boynunun ortasına gelen saçlar... Düzgün burun, çıkık elmacık kemikleri, güçlü bir çene ve muhteşem dudaklar... Burnunun ve elmacık kemiklerinin üstündeki belli belirsiz çiller ay ışığında gümüşi bir renge bürünüp parlayan yüzünde neredeyse hiç görünmüyordu. Ve o muhteşem deniz yeşili gözler... Nerede görsem tanırdım. Aidan gelmişti!

Yamuk bir sırıtışla yaklaşıp kendini son görüşmemizde yaptığı gibi kayanın üzerine çekti. Dirseklerini kayaya koyup çenesini avuçlarına yasladı. "Uzun zamandır buraya gelmiyorsun prenses. Benden artık hoşlanmadığını düşünmeye başlamıştım."

O muhteşem tavrı ve gıcıklığı olmadan olmazdı zaten! Gerçi böyle bir şeyi bekliyordum. "Sadece meşguldüm. Hem senden hoşlanmıyorum."

"Tabii. Gece rahat uyumanı ne sağlıyorsa." her zamanki gibi sinir bozucuydu ve yoğun haftamdan sonra bu tavırları iyice yorucu geliyordu. Ona Başlama şimdi sen de! diyen bir bakış attım.

Bakışımı görünce sırıtışı biraz küçüldü. Başını meraklı bir tavırla hafifçe yana doğru eğdi. "Anlat bakalım, neler oldu son bir haftada. Yorgun ve bıkkın gözüküyorsun."

"Bir şey olmadı."

"Hayır, bir şey oldu ve sen ne olduğunu anlatacaksın."

Derin bir nefes verdim. Bir yanım Aidan'a tüm bu evlilik meselesinden bahsetmek istemiyordu; diğer yanımsa birine, özellikle de Aidan'a anlatmak ve içini dökmenin rahatlığını yaşamak için yanıp tutuşuyordu. Kararsız geçen birkaç dakikadan sonra Aidan'ın gözlerine baktım. Gözlerinden merak ve endişe okunuyordu. Yoksa benim için mi endişeleniyordu?

Derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım. "Üç hafta sonrası doğum günüm. Bir haftadan biraz daha fazla bir süre önce, beni burada gördüğün, o çok gürültülü olan gece kaleye bir sürü ziyaretçi geldi ve yanlarında damat adayları getirdiler. Benim doğum günüme kadarki bir ayda aralarından eş seçmemi ve doğum günümde kimi seçtiğimi açıklamamı bekliyorlar. Doğum günümden bir ay sonra da düğün yapacaklar. Bu hafta sürekli onlarla vakit geçirmek zorunda kaldım. Epey yorucuydu." Üstelik hala evlenmek istediğim kişiyi bulmamıştım ama bunu ona söylemedim.

Ben konuşmayı bitirdiğimde Aidan artık gülümsemiyordu. Gözlerindeki duygular karmaşıktı ve bir şey anlayamıyordum. "Peki evlenmek istediğin kişiyi bulabildin mi?" Tam olarak beklediğim bir soru değildi. "Bilmiyorum. Komşu ülkelerden birinin prensi William var. Onunla iyi anlaşıyoruz. Yine de kendimi onunla evlenirken hayal edemiyorum. İyi arkadaşlar oluruz ama ilişkimiz bana romantik bir açıyla devam edebilirmiş gibi gelmiyor ama en iyi aday o. Üstelik annem, kraliçe de onunla evlenmemi onaylıyor. Bense dediğim gibi bilmiyorum." Gözlerim ay ışığında parlayan kayaya kilitlenmişti. Aidan'da aynısını yapıyordu.

AmariaWhere stories live. Discover now