(Bölüm-2) Hediye

603 281 73
                                    

Uyanmamı emrettiği anda uykumdan sıçradım. Odam karanlıktı ama onun dolabımın köşesinde durduğunu görebiliyordum. Dizlerini karnına çekmişti ve uyandığıma emin olduğunda kafasını dizlerinin arasına gömdü.

Ağzımı, elimle kapattım ve daha kısık nefesler alarak boğazımı tahriş eden havayı yumuşatmaya çalıştım. Biraz daha iyi hissettiğimde yatağımdan kalktım ve yere düşen yastığımı kaldırıp yatağıma koydum. Banyoya gittim ve saçlarımı toplayıp yüzümü yıkadım. Gözlerimin altı morarmıştı ve dudağımda bir uçuk çıkmıştı. Bütün gece, kabuslarım yüzünden düzenli bir uyku çekememiştim ve tüm ev halkını da bağırtılarım yüzünden uyutmamıştım. Bu yüzden şimdi aşağı inip televizyon seyretmeliydim çünkü yeniden uyursam bu kez sabah herkes uykusuz bir şekilde işe gitmek zorunda kalacaktı.

Ama bir tuhaflık vardı, boynumda daha önce hiç fark etmediğim bir madalyon vardı. Nostaljik bir görünümü vardı ve ön yüzünde bir kadın figürü oyması vardı. Abim Ike'ın böyle şeylere merakı olduğunu biliyordum çünkü anneme doğum gününde yine nostaljik görünümü olan bir yüzük hediye etmişti. Benim doğum günüm değildi ama bu hoş bir incelik olurdu.

Üzerimi değiştirip değiştirmemek konusunda kararsız kaldım. Sabah okulum vardı ama saat daha dörttü ve bu yüzden pijamalarımla aşağı indim. Tüm lambaları yaktım ve mutfağa geçtim. Akşamdan kalan patates püresini ve bezelye haşlamasını ısıtmak için mikrodalgaya koydum. O sırada bu sabahki sınavımda ne yapacağımı düşündüm. Malum nedenlerden dolayı okula gidememiştim ve notlarım eksikti. Not isteyebileceğim bir arkadaşım yoktu ve çalışamamıştım. Bu kez başarısız olduğumda abim, annemden saklamayacaktı.

"Belki okula gitmene gerek kalmaz." dedi kıkırdayarak sandalyeye oturan kadın.

Mikrodalgadan yemeğimi çıkarttım ve masaya koyup onun karşısındaki sandalyeye oturdum. Bir süre birbirimize boş boş baktık ve sonra yemeğimi yemeye başladım.

"Benimle yemek ister misin?" diye dalga geçtim.

"Bunu yapabileceğimi biliyorsun." diye tısladı.

"Yiyenin aslında ben olduğumu biliyoruz."

İnce kaşlarını kaldırdı ve gözlerini baydı. "Bunu kabul etmediğini biliyorum. Bizim aslında beyninde olmadığımızı biliyorsun."

Onu onayladım. "Diğerlerinin bu yaşadıklarıma bir hastalık ismi vermesi önemli değil."

Şiddetle kafasını salladı ve elime dokundu." Biz gerçeğiz, Edith."

Elimi hızla geri çektim ve derimde bir yırtık olup olmadığına baktım. "Sadece bana dokunmamanız gerektiğini öğrenmeniz gerekiyor."

Hemen doğruldu ve arkasına baktı. Onlarda benim göremediklerimi görebiliyorlardı ama ne gördüklerini hiçbir zaman bana söylememişlerdi. Bir şey fark ettikleri anda bulundukları ortamdan kaçıyorlardı. Yine o anlardan birine şahit olacaktım sanırım.

Kadının nefesleri sıklaştı. Gözleri sonuna kadar açılmıştı ve kapıya bakıyordu. Onun bu hali tüylerimi diken diken etmişti. Çatalımı tabağa koydum ve onun baktığı yeri inceledim.

Kapı yavaşça aralandı ve çığlık atmamak için ağzımı kapattım. Kadın, benim içimde tuttuğum çığlığı camları titreterek dışarı fırlattı.

Yerinden kalktı ve üst kata çıktı. Ben de sandalyemden fırladım ve kadının peşinden üst kata koştum. Çığlık atmıyor ya da ağlamıyordum ama gözlerim yanıyordu. Diğer insanların göremediği birçok şeyi görüyordum ama daha önce göremediğim bir varlığın peşimden koştuğunu hissetmemiştim. Şimdi ensemde olduğunu hissediyordum.

Odama girdim ve kapımı kapatıp kilitledim. Dışarıyı dinledim, oradan ses gelmiyordu. Ses içeriden geliyordu.

Kalbimin duracağını sandım. Kendimi gördüğüm varlıklardan korkuyordum ama göremediğim şeylere karşı nasıl korunacaktım?

Masamdaki kağıdın bana doğru çevrildiği fark ettim. Odamdan dışarı çıkmak istesem bile bunu yapamadım. Masama gittim ve kağıdın üzerine yazılmış yazıyı okudum.

Hediyemi beğendin mi, Edith?

Madalyon BüyüleriWhere stories live. Discover now