Bölüm 12

1.3K 111 44
                                    

Yifan'ı son yolculuğuna uğurlarken bütün bu olanların benim hatam olduğunu bilmek ruhum da tarif edilemez parçalanmalara sebebiyet veriyordu. Kalbim çıplak parmakların arasında son dakikalarını yaşarken bugün birkez daha sessiz ve kimsesizdim. Çevremde ki insanların varlığından dahi haberdar değilken sesleri tıpkı bir akvaryumun içindeymişim gibi uğultu şeklinde ulaşmaya başlamıştı kulaklarıma.

"İyi misin?"

Kai eğilip sessizce kulağıma fısıldadığı sırada gözümden düşen bir damla yaşı silip metanetli görünmeye çalışarak hafifçe başımı salladım.

"Benim yüzümden bir sürü insan öldü."

"Çok bencilsin Kyungsoo. Üstelik dünyanın etrafında döndüğünü falan mı düşünüyorsun? Herşeyi üstüne alınmak zorunda mısın?"

Apaçık beni ikna etmeye çalışırken siyah kaşe montu, siyah boğazlı kazağı ve kış ayında olmamıza rağmen nerdeyse yüzünün tamamını kaplayan güneş gözlükleri ile oldukça çekici ve ulaşılamaz görünüyordu. Esmer teninin beyaz kar tanelerine yansıması ise görüp görebileceğim en güzel manzara idi. Ve ben bugün de menapoza girecek teyze iteminden alamıyordum kendimi.

"Tören bittiğine göre bir kahve molası vermeye ne dersin? Belki başını omuzuma yaslamaya ihtiyacın vardır?"

Kai birkez daha eğilip fısıldadığın da hafifçe başımı sallayıp, gülümsemeye çalışarak gösterdiği yöne doğru yürümeye başladım. Aramızda ki boy farkından dolayı zorlanıyor olmalıydı. Ayrıca başımı yaslayacak bir omuza ihtiyaç falan duyduğum yoktu.

"Sorduğum soruya halen daha bir cevap vermedin."

Arabasına bindiğimiz an o kocaman güneş gözlüklerine rağmen gözlerini gözlerime diktiğinde oturduğum koltukta küçülmek hatta yok olmak istemiştim.

"Bugün daha fazla ölüler ve benim geçmişimden konuşmasak olmaz mı?" Diye sorduğumda güneş gözlüklerini çıkarıp tahmin ettiğim gibi gözlerime diktiği gözlerini biraz daha büyüttü.

"Olmaz çünkü sana öğrendiğim birkaç bilgiden bahsetmem gerekecek."

Kaşlarım yukarı doğru kalkarken dikkatimi çekmiş olmanın verdiği farkındalığı ile gülümseyerek önüne döndü.

"Hem şu bir süredir ertelemek zorunda kaldığımız ilişkimiz hakkında da konuşuruz belki."

Tuhaf bir ima da bulunup gülümseyerek önüne döndüğü sırada ben esmer tenine zıt beyaz dişlerinin ne kadar güzel olduğunu düşünüyordum. Biliyorum böyle bir durumda iken Kai'nin güzelliği hakkında ya da Kai'nin ne kadar yakışıklı olduğu hakkında düşünmemem gerekiyordu ama o yanımdayken ve böyle gülümserken bunu yapmam oldukça zordu.

"Bizim bir ilişkimiz yok. Hiç de olmadı Kai."

"Bugüne kadar olmamış olması bugünden sonra olmayacağı anlamına gelmez."

Gülümseyerek söylendiği sırada kulağıma karışık gelen cümlesi yüzünden bende istemsizce kahkaha atmaya başlamıştım. Gerçek şu ki onun yanında kendimi özgür hissediyordum. En az gökyüzünde süzülen bir kuş kadar hemde. Lakin kanatlarımın yaralanma ihtimalini ya da bir avcı tarafından av tüfeği ile vurulma ihtimalimden de uzaklaşamıyordum aynı zamanda. İçim çelişkiler ülkesi, dışım ise korkusuz bir korkaktı.

Her ne kadar korkmuyor ya da sadisti umursamıyor gibi görünmeye çalışsam da işin aslı ondan korkuyor ve onu umursuyordum. Ve diyeceğim şu ki; boktan bir hayatın içinde boktan bir ömrü yaşamak için bir başına bırakılan kimsesiz çocuğun tekiydim.  Ve bu çocuk artık büyüdüğü günlere ulaşmak istiyordu.

SADİST(KaiSoo)Where stories live. Discover now