Bölüm 22

1.2K 87 87
                                    

(Yoo Ji-Tae'yi by Park olarak düşünün. Ama tabi biraz daha yaşlı olduğunu farz edin. Bundan baba mı olur be? Olsa olsa ancak Oppa olur ♥ :) Ama şöyle bir düşününce Chanyeol'e de böyle bir baba yaraşır be yaa.)

▪▪▪

Hoppla! Dieses Bild entspricht nicht unseren inhaltlichen Richtlinien. Um mit dem Veröffentlichen fortfahren zu können, entferne es bitte oder lade ein anderes Bild hoch.

▪▪▪

Güneş ışıklarının rahatsız edici yakıcılığı yüzüme yüzüme vuruyordu. Gözlerimi açmak istiyordum fakat göz kapaklarımın ardında ki dünya beni çok korkutuyordu.

Bileklerimde ki kelepçelerin rahatsız edici varlığını halen daha hissediyordum üstelik. Ve şu sol göğsümde ki ince sızıyı, mümkün değil tarif edemem.

Canım çok yanıyor. Boğazım ağlamaktan ve bağırmaktan kurumuştu üstelik orada da yine tarif edemeyeceğim bir acı var.

Boğuluyor gibi hissediyorum. Büyükçe camları olan bu odada havasızlıktan boğuluyorum.

"Uyandığını biliyorum. Aç hadi gözlerini güzelim." Yattığım yatağın sol tarafı çöktüğünde kafam benden bağımsız bir şekilde sağ tarafıma döndü. Vücudum beynimi egale etmişti. By Park'tan gelebilecek her hangi bir harakete karşı daha beynim emir vermeden vücudum kendini korumak için yanıp tutuşuyordu.

Nasırlı parmak uçları, dün iyice belirgin hale getirdiği yara izimin üzerinde gezindiğinde tıslamaya benzer bir ses çıkarıp yine istemsiz bir şekilde kafamı ona doğru çevirdim. Göz kapaklarım ufak ufak açılırken, gözlerimde ki sızıda cabasıydı. Ve lanet olsun. Dün tüm gün ağlamışken gözlerim şimdi birkez daha dolmuştu. Kitaplarda bahsedildiği gibi ağlamaktan tükenen gözyaşlarım yoktu.

Parmakları göğsümde ki yara izini sıyırıp yüzüme doğru yol almaya başladığında "Öyle güzelsin ki" diye mırıldandı. Gözlerinin ardında ki sinsi bakışlar, beni korkudan tüketiyordu. "Çok güzelsin Kyungsoo." Adım ağzından inler gibi dökülmüştü. Midem ağzıma gelmişti ve nerdeyse kusmak üzereyken bacaklarına doğru öğürdüm. Telaşla saçlarımı kavrayıp kafamı yüzüne doğru yaklaştırdı. Saç diplerimde ki acı yüzünden gözüme dolan yaşlar aşağı doğru süzülmeye başlamıştı. "C-canımı yakıyorsun. Bırak lütfen."

"Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim." Aniden ayağı kalkıp çıldırmış gibi benden özür dilemeye başladığında yatağın ucuna doğru gerilemeye çalıştım, fakat lanet olası kelepçeler yüzünden doğru dürüst haraket edemiyordum.

"By Park sakin olun lütfen" diye bağırdım. Fakat beni duymuyordu bile. Odanın bir başından diğer başına hızlı adımlarla illerken aynı zamanda sert şekilde saçlarını karıştırıp yüzünü avuçluyordu. Haraketleri öyle dengesizdi ki nefes nefese kaldığının bile farkında değildi.

Aniden bir şeyi fark etmiş gibi durup hızla bana döndüğünde, göğsüm sıkıştı. "Sen" dedi. Gözleri gördüğüm en koyu tona sahipti. Ve korkutucu bir şekilde nefes alışverişleri biraz daha hızlanmıştı. "Sen beni beğenmiyor musun yoksa?" Aniden böylesine saçma bir soruyla karşılaşmak bende gülme isteği uyandırmıştı. Kahkahalarım ardı ardına sıralanırken By Park'ın söylediği şey gerçekten komik miydi? Ya da ben delirmiş miydim? İnanın bilmiyorum.

SADİST(KaiSoo)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt