Bölüm 19

894 80 46
                                    

Luhan'ı o kalabalıktan sıyırıp Sehun'la birlikte kaldığı odasına getirmek oldukça zor olmuştu.

Titrek bakışları aynı anda her yeri tararken ellerini bir an olsun ellerimden çekmiyordu. "B-biz gidelim. Siz biraz yanlız kalın isterseniz" diye önerdim. Gözlerimi Luhan'ın yara bere dolu yüzünden başka her yerde gezdiriyordum. "L-lütfen Kyungsoo bırakma beni." Elini elimin üzerinden çekip sol bileğime sabitlediği sıra tekrar ağlamaya başladı. Sağ elimi kaldırıp parmaklarımla morartılmış sol gözünün altında biriken gözyaşlarını sildim. "Kıyamam ki ben sana." Benim gözyaşlarımda bir kez daha yüzümden aşağı düşerken Kai ve Sehun çaresizce bizi izliyorlardı.

"Önce şu pis kıyafetlerinden kurtulalım hadi." Onu kolundan çekiştirip dolabının önüne yönlendirdim. Dolabından ihtiyacı olan kıyafetlerini aldıktan sonra üstündeki ıslak kıyafetlere baktım. "Önce duş almak ister misin?"

"B-ben şu an tek kalmaktan korkuyorum" dedi. Sulu gözleri öfkeyle aşağı düşmüştü. "Yanında olacağım." Yaşadığımız durumun benzer olmasından dolayı kendini bana kapatmıştı sanırım. Elleri biran olsun üzerimden ayrılmazken gözleri daima gitmemem için yalvarırcasına bakıyordu. Bana muhtaç olması içimi burkuyordu. Önerim üzerine başını sallayıp adımlarımı takip etmeye başladı. Birlikte banyoya girdiğimizde güvende hissetmesi için kapıyı kilitlemeyi ihmal etmemiştim.

"Çıkaralım mı kıyafetlerini?" Tedirgin adımlarla yanına yaklaştığım sıra titreyen elleri tişörtünün eteğini buldu. Yüzü bu haldeyse vücudu ne haldeydi kim bilir? Onu o şekilde görmeye ödüm patlıyordu. Ama Luhan şu an bana muhtaçken öylece bırakıp gidemezdim ya.

"Dur sana yardım edeyim" dedim. Elimi tişörtüne uzatıp yukarı kaldıracağım sıra elini elimin üzerine koydu. "Yaşadıklarını tekrar anımsamak zorunda kalacaksın Kyungsoo. Özür dilerim ama-"

"Sorun değil" alnında ki yaranın üzerine düşen saçını geri itip, tekrar Luhan'ın tişörtünü tuttum. Tişörtü ufak ufak yukarı kaldırırken tüm kelimelerim anlamlarını bir kez daha yitirip yavaş yavaş beni o karanlık ve acı dolu günlere çekmeye başladı. Nefeslerim nefessiz kalmıştı bir kez daha. Unutmak istediğim tüm anılarım Luhan'ın falçata atılmış göğsünde vücut bulmuştu. Falçata, jilet ve yumruk izleri ile doluydu göğsü. Dışarıdan görünen yaraları kabuk bağlamaya başlamıştı lakin ya içinde ki yaralar? Onlar ne haldeydi kim bilir?

Onunla birlikte bende ağlıyordum. Verdiği her acı dolu nefesi soluyor, her hıçkırığına kendi hıçkırığımı karıştırıyordum.

Kıyafetlerinden arınmış yalpak vücudunu duşakabinin kirli zeminine bıraktığında suyu kontrol ettikten sonra duş başlığını Luhan'ın saçlarında gezdirmeye başladım. Saçları ıslandığında kuruyan kanlar suyun etkisi ile bir bir açılıp Luhan'ın izlerle dolu beyaz sırtında kırmızı bir yol izliyordu.

Başında ki kanların sebebini anlamak için ona belli etmemeye çalışarak ufak hareketlere saçlarının arasını yokladım.

Kafasında da derin bir kesik vardı. "Ahh" üzgün bir şekilde inleyip dolan gözlerimi sıkıp açtım. Gözyaşlarım birkez daha yüzümden aşağı atarken Luhan buna sebep olan şeyi biliyordu. Bu sebeple tek kelime etmeden bacaklarını kendine doğru çekip çenesini diz kapaklarına yasladıktan sonra ağlamaya devam etti.

Ben yetinmeyi bilen bir adamdım.

Azlığa, sevgisizliğe, fakirliğe, açlığa hatta yeri geldiğinde karın tokluğuna...

Lakin sevdiklerime acı veren bu hayata yetinemiyordum. Verdikleri az geliyordu. Azdı verdiği sevgi, azdı verdiği aşk ve en önemlisi azdı verdiği vicdan.

SADİST(KaiSoo)Where stories live. Discover now