Bölüm 18

972 88 35
                                    

Luhan bir haftadır ortalarda yoktu. Yurtta gözle görülmeyen bir stres kol geziyordu. Ve insanların gözünde ki korkuyu görmemek mümkün değildi. Herkes yine kendine beni düşman bellemişti. Ve herkes yine tuhaf bir şekilde tek suçlunun ben olduğumu düşünüyordu.

Bakın insanların ne dediğini umursamıyordum. Ya da belkide umursuyordum. Hemen kesmeliyim şunu. İnsanların ne dediğin tabiki de umursuyorum. Hem kim umursamaz ki?

Bu olay, doğduğumuz ilk gün işlenmez mi zihnimize. Sosyal bilgiler içeren tüm derslerin ana konusu değil midir, hukuk kuralları ve ahlak kuralları.

Zihnimde hep yazılı tanımlar onları şöyle hatırlar; Hukuk kuralları yazılı olan Ahlak Kuralları ile yazılı olmayan, toplum tarafından oluşturulmuş kuralları bütününe denir. Hukuk kurallarını uygulamadığınız da somut bir ceza almanız söz konusuydu. Ama asıl sorun şu ki ahlak kuralları size tüm o soyut cezaları en ağır şekilde uyguluyordu.

Ahlak kurallarının hangi maddesini ezip geçtim bilmiyorum ama bu toplum beni dışlamayı bir şekilde başarmıştı. Beni her gördükleri yerde çöpmüşüm gibi muamele etmelerine başka bir açıklama bulamıyorum.

Lakin ben bir çöp değilim.

Ve toplumumuzda bulunan insanlar her ne kadar buna inanmak istemese de benim de duygularım var. Ve süpriz, her geçen gün biraz daha incinip, topluma ve hayata olan inancımı kaybediyorum.

Toplum beni tüketiyor, toplum beni yok ediyor ve benim tek yapabildiğim şey bunu uzaktan seyretmek oluyor.

Hayatım bir simülasyon gösterisi gibi gözlerimin önünde tüm rolünü oynuyor. Ve söylediğim gibi benim yapabileceğim hiçbir şey yok.

Kendim ve benim yüzümden zarar gören herkes için yas tutmak dışında...

Luhan bir haftadır yok ve ben bir haftadır onun için yas tutuyorum. Birkez daha kendimi 'bütün bu olanlar benim suçun' diye diye kandırmayı başarabilmiştim.

İçimde hayatımın bir düzene gireceğine dair oluşan tüm güzel düşüncelerin ömrü bir takvim yaprağına sıkıştırılmış, kelebeğin kanadında kaybolmuştu. Ben buydum... üzgünüm ben buyum.. ben şu acınası durumdan bir türlü kurtulamayan ve herkesin bana acımasını isteyen çocuğum... ve ben güçsüzüm. Üzgünüm bir kez daha fark ettim. Kendi ayakları üzerinde duran bir adam asla olamayacaktım.

"Dalmışsın yine." Kai'nin ellerini yanaklarımda hissettiğimde yatağımdan aşağı sarkıttığım bacaklarımı toplayıp popomun altına sıkıştırdım. "Luhan'ı düşünüyordum."

"Hepimiz onu düşünüyoruz Kyungsoo ama sen kendini biraz fazla yıpratmıyor musun?" Soru sormuyordu. Kesinlikle bir soru cümlesi değildi bu. Bu soru Kai'nin cevabını bildiği sadece imla klavuzuna uysun diye sonuna soru işareti koyduğu, soru gibi görünen fakat asla bir soru cümlesi olmayan bir cümleydi.

Sessiz yakarışlarım göğsüme çöküp derin bir hüzün daha bırakırken kalbimin tam orta yerine, başımı yan çevirip gözlerimi Kai'nin kalkmış kaşlarına çevirdim. Gözlerine bakmaya cesaretim yoktu henüz.

"O benim arkadaşım Kai. Üzgünüm. Elim kolum bağlı oturmak çıldırtıyor beni. Aklımda dönüp dolanan tek cümle 'ya Luhan'a bir şey olduysa?' Ya Luhan'a bir şey olduysa ne yapacağım ben söylesene? Bu yükün altında kaybolurum ben Kai. Beni biliyorsun güçlü değilim."

Uzanıp ellerimi tutarken "aslında" dedi. Çatılı kaşları anında inmişti aşağı. "Aslında ben senin bu kadar güçlü olmana aşığım. Her şeye rağmen böyle dik durabilmen, özel gücün bu olmalı Kyungsoo."

"Dalga geçiyor olmalısın." İster istemez bir tebessüm belirmişti yüzümde. Böyle bir anda bile yüzümü güldürecek tek kişiydi. "Hayır geçmiyorum. Gerçekten tek düşüncem bu."

SADİST(KaiSoo)Where stories live. Discover now