17.Bölüm: Göl Çiçeği

14.2K 501 115
                                    

"Güçlerini kontrol edemiyorsun diye duydum Camellia?" dedi sorar gibi Arthur. Oturduğu tahtı incelemeye başladım. Kocaman altın işlemelerle süslü, muhtemelen eritilmiş gümüşe siyah boya eklenmiş ve parlak bir renk elde edilmişti. Tahtın ucunda dört elementin sembolleri göz alıcı bir şekilde parlıyordu.

"Evet, efendim." dediğimde, sesim gölde fazla kalmamdan kaynaklı olsa gerek boğuk çıkmıştı. Arthur, bunu fark etmiş gibi düşünceli mavi gözleriyle hâlâ kuramamış olan saçlarıma baktı.

"Sıradan bir öğrenci olmadığın için, güçlerini geliştirmen adına özel eğitmenlerle çalışmaya başlayacaksın." dediğinde, merakla ona bakmaya başladım. Raven'la çalışmamı istemezdi değil mi?

"Raven'la yaşadığınız şeylerden sonra ikinizin çalışmasını doğru bulmuyorum. Raven, en iyi eğitmenlerimdendir fakat işe duygularını karıştırmadan ne yapabilir ya da sen ne kadar dayanabilirsin emin değilim. O yüzden kızım Eleanora ve oğlum Mattia'yla çalışmanı isteyeceğim. Bu konu hakkında sana oldukça yardımcı olacaklarına eminim."

"Siz nasıl uygun görürseniz, efendim." dediğimde, aradan bir dakika geçmişti. Eleanora ile çalışmak harika olacaktı ama Mattia'yla çalışmak huysuz, asi, zor bir adamdı ve birbirimizden hoşlanmadığımız bariz bir gerçekti.

"Derslerin bugünden itibaren başlayacak." dediğinde, derin bir nefes aldı. Gözleri babam gibi bakıyordu. Ama yine de o sıcaklığı hissedemiyordum. Yutkundum.

"Peki, efendim." Kalbimin tuzla buz oluşu sesime yansımıştı.

"Çıkabilirsin, sevgili Camellia." diye devam ettiğinde yüzünde soğuk bir gülüş vardı.

"İyi günler, efendim."

Arthur'un odasından adeta kaçarcasına çıktığımda, kapıda duran Raven'ı gördüm. Kara gözleri  pişmanmış gibi bana baktı. Yanımdan geçerek, içeriye girdiğinde Arthur'un yüksek sesini işittim ve ayaklarım olduğu yerde kaldı.

"Raven, aferin sana. Dediklerimi yapıyorsun ve kızımdan uzak duruyorsun. Bu ikiniz içinde en iyisi."

Duyduklarımı hazmetmem biraz vaktimi aldığında, kapının önündeki muhafızlardan birinin bana ters ters baktığını fark ettim. Ayaklarıma yürü komutu verdim ve nereye gideceğimi bilmeden yürümeye başladım.
Bu ne demekti şimdi? Babam neden Raven'ın benden uzak durmasını istemişti? Ama neden? En başında bile hiçbir şey söylememişti. Şimdi neden böyle bir şey istiyordu? Raven bunu neden kabul ediyordu?  Nasıl ikisi de benim üzülmeme göz yumabiliyordu? Biri babam, biri sevdiğim adamdı. Birinin kızı, birinin sevdiğiydim. Ne çıkarlar uğruna, günden güne harap oluyorum ben?  Mutluluğumu suistimal etme nedenleri ne?

Raven'ın çalışma odasının olduğu koridora geldiğimde, kafamda benzer sorularla ilerlemeye devam ettim. Bana bakan birkaç gözü umursamadan, Raven'ın odasının önünde durdum. Kapının kilitli olduğunu bildiğimden, beklemekten başka yapabileceğim bir şey yoktu. Kahverengi kapının bütün işlemelerini bakmadan çizebileceğim kadar ezberlediğimde, Raven'ın arkamdaki varlığını hissettim. Sanırım on dakikadan fazladır öylece burada dikiliyordum. Bana aldırdamadan kapının deliğine, bronz renkli anahtarı yerleştirdi ve kapıyı açtı. Gözleri bana hiç dokundamadan, kapıyı kapatmak üzereyken, bir kez daha kırılan gururumu önemsemeden, kapıyı kapatmaması için elimle durdurdum. Önce beyaz elime, ardından son günlerde sık sık gördüğüm soğuk bakışlarıyla bana baktı.

"Camellia, burada ne işin var?" diye soran sesi, bir an önce başımdan git der gibiydi. Kalbime yediğim bir tekmeyi daha umursamadım, almam gereken cevaplar vardı.

"Konuşacağız." dediğimde, giderek kısılan sesim yüzünden ikici kez demek zorunda kalmıştım. Başımdaki dertler yetmez gibi bir de hasta olacaktım, harika.

Umbra Serisi 1- Camellia | TamamlandıWhere stories live. Discover now