Fırtına öncesi sessizlik

6.7K 449 129
                                    

Saat sabahın beşine geliyordu. Telefonumun ekranına kısık gözlerle bakıp uzandığım yerden kalktım. "Ben gideyim artık Senem."

O da yorgun gözüküyordu. Saatlerdir yüzüne belki de ilk defa bu kadar uzun süre bakıyordum. Tüm gece onu da uyutmadığım için suçlu hissederek biraz daha doğruldum. "Komşuların falan da yavaş yavaş uyanır. Gözükmeyeyim şimdi kimseye."

Kafasını sallayarak benimle birlikte o da kalktı. Sabahlığının kemerini sıktıktan sonra önümden koridora doğru ilerlemeye başladı. Kapının önüne vardığımızda uzanarak saçlarımı karıştırıp, "Şener iki ay içinde dönmeyecek biliyorsun. Yine gel." diyerek gülümsedi. Kafamı sallayarak, "Birdahakine çocukları da görmüş olurum. Özledim onları da."

Kapının dışına çıkıp tek kolumu kenara yasladım. "Teşekkür ederim Senem. Güzel bir geceydi." diyerek yorgun yüzünü izlemeye başladım. 30'larında olmasına rağmen güzeldi. Kocasıyla nasıl bu kadar kavga ettiklerini anlayamıyordum.

Neredeyse ayakta uyuklamaya başlayacağını fark edip, "Gerçi seni biraz yordum sanırım." diye ekledim. Küçük bir kahkaha atarken omzuma vurdu. "Seninle konuşmayı seviyorum." diye mırıldanıp biraz daha içeri girdi. "Hadi git." Kafamı yeniden sallayarak gülüp elimle selam verdim. Kapı kapanır kapanmaz arabama doğru yürümeye başladım.

Senem benim halamdı. Yani babamın üvey kız kardeşi. Aile içinde pek sevilmediğinden dolayı sık görüştüğümüz söylenemezdi. Ona adıyla hitap ediyordum; çünkü bir halayla tanışılması gerektiği gibi tanışmamıştık. Haladan çok arkadaşımdı. Gerçekten yakın bir arkadaşım.

Görüşemiyorduk; çünkü Türkiye'nin toplum ideolojisi 30'lu yaşlarındaki evli bir kadının, genç bir erkekle görüşmesine müsade etmiyordu. Evine her gelişimde komşuları seks yaptığımız fikrine kapılıp kuduruyor bile olabilirdi. Ve doğrusu, kocasının da beni pek sevdiğini söyleyemezdim. Ona zorluk çıkarıyor muydum? Kesinlikle evet. Ama beni kovuyor muydu? Hiçbir zaman.

Bu da benim işime geliyordu. Çevrede danışabileceğim aklı başında pek de olgun insan yoktu. Anneme de gidip kimlerle yatıp kalktığımı anlatamazdım. Zaten annem de kendi dışında birilerinin sorunlarını dinlemeye pek de bayılan biri değildi. Yani anlayacağınız, kendimi dile getirebileceğim tek an Senem'in yanıydı. Uzunca bir süre de öyle kalacaktı.

Telefonumu çıkararak, Kaya'ya "Günaydın." Yazdıktan sonra arabayı çalıştırdım. Eve uğrayıp yüzme çantamı aldıktan sonra havuza geçecektim. Gelen bildirime bakmak için ekrana eğildiğimde şaşırarak Kaya'nın da sabahın beşinde uyanık olduğunu görüp, "Erkenciyiz?" Diye cevap verdim. "Sen neden uyandın?" Yazdığında uyumadığımı söylemek yerine, "Havuza geçiyorum." Demeyi tercih ettim. Deli mi sikti de bu saatte uyandın diye sormak istiyordum. Belki kendisi anlatmaya başlar diye ekrana bakarak bir süre bekledim. Baktım olmuyor, "Sen niye uyanıksın?" yazmaya karar verdim.

"Uyumadım daha." Diye cevap geldi. Sarhoş da değildi? Kafamda deli sorular...

"Niye?" Dedim. Bu çocuğu sorguladığım kadar kendi hayatımı sorgulasaydım şimdiye filozof olmuştum. "Arkadaşımın evindeydim. "
"Az önce eve geçtim. "
"Şimdi de uykum kaçtı." Yazdı. Arka arkaya. 

"İyi." Dedim. "İki saat sonra havuzdan çıkacağım. Gel kahvaltı yapalım."

Çocuk mesajımı daha açmadan kendi kendimi yemeye başladım. Kahvaltı teklif ettiğime pişman olmuştum. "Ne alaka amına koyim beni bir sal. " falan diyebilirdi sonuçta. Haklıydı da.

Tahmin ettiğim gibi oldu ve beni reddetti. "Başka zaman yaparız." Yazdı. Arka fonda my heart will go on çalmaya başlayınca hüzünle ekranı kapattım. Belki bir ihtimal kabul eder diye beklemiştim. Aynı şeyi o teklif etseydi ben üşenmeden kalkıp giderdim. Çünkü maldım.

FUCK BUDDYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin