Fırtınanın tuzu, biberi: "Endişeler"

6.2K 469 92
                                    

Zile basıp gerilediğimde ben kapı açıldığında ne yapacağımı hesaplamadan, kapının önünde bekleniyormuşum gibi birden karşıma Kaya'nın çıkmasıyla olduğum yerde kalakaldım. İyi görünüyordu. Ama şimdi ne yapmalıydım? Dikilip gözlerine bakmaya devam ettiğimi bile fark etmemişken birkaç adım gerileyip kapının aralığını arttırdı. İçeri geçmemi bekliyordu.

Bir şey demeden aldığım nefesi verip içeri girdiğimde arkamdan kapıyı çekip odasına doğru ilerlemeye başladı. Kafamı hafif yatırıp mutfak tarafına baktığımda evde kimsenin olmadığına karar verip Kaya'nın peşinden odasına doğru yürümeye başladım. Bir yandan da önümde birleştirdiğim ellerimin parmaklarına işkence ediyordum. Stresten az sonra bağırarak kendimi camdan atmaya yeltenebilirdim.

Odasına girdiğimde  yatağına oturup kollarını biraz daha geriye koymuş bir halde beni beklediğini gördüm. Önce ilerideki koltuklara ilerleyip cebimdeki anahtarları, cüzdanı ve telefonu çıkardım. Sonra yavaş adımlarla yatağa, Kaya'nın yanına oturup sırtımı geriye yasladım. Yüzüme bakıyordu.

"Naber?" Diye mırıldandım. Uykulu gibiydi.
Omuz silkip soruyu bana yönlendirdi, "Senden naber?"
"İyi." Dedim. Birbirimize bakmaya devam ediyorduk. Önüne dönmeye niyetlendiğini anladığım sırada benim tarafımda olan kolundan çekip uzanmasını sağladım. Sonra üstüne doğru dönüp dudaklarına eğildim.

Eğildim eğilmesine de, o gün onu orada bırakmamla ilgili hala kötü hissediyordum. Aniden gerileyip, "Özür dilerim." Dedim. Kaşlarını çattığında muhtemelen onu öpemeyeceğimi bu yüzden özür dilediğimi falan düşünüyordu. "Geçen gün için." Diye ekleyip yüzünü incelemeye başladım.

Kaşları düzeldi ve yüzü ifadesiz bir hal aldı. "Önemli değil." Diye mırıldanıp tek kolunu kendi başının altına yerleştirdi.

Kaş çatma sırası bendeydi çünkü endişelenmiş ve stres yapmıştım. "Önemli." Diye direttim. "İstemediğin sürece bir daha açmam konusunu."

Cevap vermediğini görünce konuyu orada kapatmaya karar verdim. Tek sorun şimdi ne yapacağımdı. Çünkü tam şu an dudaklarının birkaç santim üstünde dikilmiş yüzüne bakıyordum. Hareket etmek yerine aptal aptal yüzünü izleyeceğimi fark etmiş olsa gerek ki elini enseme atıp beni kendine çekti.

Dudaklarım dudaklarına ulaştığında inanılmaz bir rahatlama yaşadım. Görüşmediğimiz süre boyunca onu bir daha öpemeyecekmişim hissine kapılıp durmuştum. Yani anlayacağınız, şimdi yumuşak dudaklarını dilimle ıslatıyor olmak benim için hiç beklememe rağmen cennete düşmekle neredeyse eşdeğerdi.

Üst dudağını iki dudağım arasına almış yavaş yavaş öperken parmak uçlarımla çekinerek yeni çıkmaya başlayan sakallarına dokunmaya başladım. Nefesini yine dudaklarımın arasından alıyor oluşu, dudaklarını çektiğinde çıkan ses ve etrafına yaydığı kokusuyla yine kendimi kaybetmiştim.

Diğer kolumu da diğer tarafına yaslayıp üstüne çıktım. Tişörtünün iliklerine uzandığımda tek elini parmaklarımın üstüne koyup durmama neden oldu. Merakla yüzüne baktım. Açmamı istemiyordu.

"Bugün yapmayalım." Dediğinde kaşlarımı çatmamaya çalıştım. Neden yapmayacaktık ki? Hala sinirli miydi bana?

Ağzımı açmak üzereyken telefonu çalmaya başladı. Üstünden çekilip komodininin üzerine uzanışını izledim. Telefonu eline alıp ekrana kısa bir süre bakış attıktan sonra açmaya karar verdi. Doğa'yla mı barışmıştı?

FUCK BUDDYWhere stories live. Discover now