Kime kafa atmalı (Pilot bölüm)

5.8K 380 49
                                    

Sabahın sekizinde deli sikmiş gibi kalkmış üç arkadaşımı evlerinden almış direksiyon sallıyordum. (Sallayamıyordum, İstanbul trafiğinden söz ediyoruz.)

Mustafa yanımda oturmuş koltuğuma attığı koluyla arkaya dönüp bağıra bağıra konuşup bir şeyler anlatıyordu. Gözüme girmeye başlayan güneş yüzünden raybanımı takmış turist Ömer gibi bir an önce okula varmaya çalışıyordum.

Söylemeyi unuttum değil mi? Bizi deli falan sikmedi. Sadece okullar açıldı. Veya sikti, bilemiyorum. Çünkü okula öğrencilerin araba sokması yasaktı. Buna rağmen inatla arabayla gitmeye çalışıyorduk.

İkizler burcu olan bendim, ama susmak bilmeyen eleman Mustafa'ydı. Ağzını kırmamak için duymamaya çalışıp sorduğu hiçbir soruya cevap vermiyordum.

Okul kampüstü. Binalar ayrı ayrı olduğundan ve arabayla içerideki parka giremediğimizden aldık çantaları paşa paşa yürümeye başladık. Ha gayret! Yarasın tosunlarıma, sabah sporu. Ooh! (Yok öyle bir dünya, söve söve adım atıyorduk.) Dolaplar belli olmadığı için içeri girmeden ana binanın önünde dikilmeye başladık. Demir korkuluklara yaslanıp telefonuma eğildim. Whatsapp'a girip Kaya'ya "Günaydın." Yazarken, Onur "Şşt. Bu kim lan?" Diye mırıldandı.

Kafamı kaldırıp bizimkilerin baktığı yöne baktım. Siyah saçlı, açık renkli gözlü kısa bir elbise giymiş kadını gösteriyordu. Kadın diyorum, çünkü öğrenci değildi. Öğrencilerin üniforması vardı. Evet beyaz, yakalı, okul amblemli bir tişört ve gri okul şortuylaydım.

Yan gözle Mustafa'ya baktım. Hala kadını beğeniyle süzüyordu. Muhtemelen fiziği düzgün olduğundan ve yüzünün de güzel olduğundan kaynaklıydı. Ama çok da ilgimi çekmedi. Telefonuma gelen bildirimle ekrana bakıp Kaya'ya mesaj yazmaya başladım.

Kafamı kaldırdığımda parmak ucunda seke seke yürüyerek bize doğru geliyordu. Göz göze geldik; gözünü çekmedi. Şimdi de bana bakarak buraya doğru yürüyordu. Kaşlarımı çatıp sırtımı yasladığım korkuluğun üstüne oturdum. Dibimize kadar gelip gülümsedi. "Alper sen misin?" Haydi Bismillah.

Kaşlarımı çatarak, "Evet?" Dedim. Yan gözle çevreye bakınca karşıdaki çocukların da bize baktığını gördüm. Elini garip bir şekilde uzatıp "Ben Mine." Dedi. Garip diyorum, çünkü kolu önce yukarı çıkıp sonra bana doğru indi. Uzanıp elini sıktığımda, "Danışmanın benim. Şamil bey buradaki görevine son verdi." Dediğinde kaşlarımı iyice çattım. O adam okulun psikoloğuydu. Gitmeden kadını bulup, "Bak bu çocuk sakat. Ona mukayet ol." Falan mı demişti? Başımı sallamakla yetindim. Akıllısı beni bulmaz. Delisi peşimi bırakmaz...

Elini çekip kafasıyla A bloğu işaret etti, "Hadi gel."
Kaşlarımı çatıp bizimkilere baktım. Kadın yürümeye başlayınca da uzatmayıp korkuluklardan indim ve peşinden binaya doğru ilerlemeye başladım.

Odasının içine girdiğimizde duvarların renginin bile değişmiş olmasına şaşırarak çevreme bakmaya başladım. Ortam eskisinden daha farklıydı. Göğsüme doğru uzatılan kartı fark ettiğimde toparlanıp elimi uzattım. "Bu kartı sana vermemi istedi." Dedi. "Seni çok seviyormuş. Mutlaka görüşmeliymişsiniz."

Rahatlayarak okulun ilk gününden sıkıntı yaşamadığım için kendimi tebrik ettim. Kafamı sallayarak, "Teşekkürler o zaman." Dediğimde elini omzuma yerleştirerek gülümsedi. "Derslerden kaçabilmek için beni de kullanabilirsin." dedi. Gülümsemeye çalıştığımda, "Yine bekleriz." Diyip tuttuğu yere hafifçe vurdu. Baş selamı verip odadan çıktığımda koridorun boş olduğunu fark ettim. Tören başlamış olmalıydı.

Dış kapılardan birinden çıktığımda telefonuma gelen bildirim sesiyle ekrana eğildim, Ceren'dendi. "Günaydın. Konuşmamız gerek. Müsait misin?" Yazıyordu.

Yine kaşlarımı çattım. Tek tek mi geliyorsunuz ağabey? Az durun da nefes alayım. "Okuldayım." Yazdım. "Konu ne?"

Anında mesajımı görüp, "Kaya hakkında." Yazdı ve çevrimdışı oldu. İyice meraklanmıştım. "Anlat." Yazıp telefonu cebime koydum. Bizimkilerin yanına doğru yürümeye başladım.

Mustafa onlara doğru ilerlediğimi fark edince yüzünde oluşan aydınlanmayla, "Hah geldi!" Diye seslendi. Diğerleri de çevremde toplanınca o büyük soru hemen ortaya atıldı, "Ne yaptınız lan?"

Omuz silkip çocuklara arkamı döndüm. Müdürün konuşmasını dinliyor gibi yaparken, "Ne yapalım?" Diye mırıldandım. "Şamil beyin kartını verdi."

Yan gözle Onur'a baktım. Yüzündeki o anlamsız üzgün ifadeyle, "O kadar mı?" Diye sordu. Kaşlarımı çatarak kafamı salladım. Ayak üstü kadınla sevişmemi falan mı beklemişlerdi? Ne salak cinssiniz oğlum siz?

Telefonuma arka arkaya gelen bildirimlerle cebimden çıkarıp yine ekrana doğru eğildim. "Kaya'yı döven çocuğu gördüm." Yazmıştı. "Doğukan."

"Ee?" Dedim. Konumunu atarsa gidip güzel bir kafa atmayı çok isterdim açıkçası. Yanlış anlamayın, Kaya'nın flörtü veya fuck buddysi olarak değil. Tamamen anonim olarak kafa atabilirdim. Nerden geldiğini bilmediği bir morlukla birkaç hafta takılabilirdi bence. Şerefsizliğine yakışırdı. Ama asıl sorun, neden bir erkekle yattı diye çocuğu hırpalamıştı? O kimdi de bunlara karışabileceğini sanıyordu?

"Yüzyüze konuşsak?" Yazdı bu kez. Dersler bitmeden buradan çıkamazdım. O kadar uzun süre de bekleyecek halim yoktu. "Hayır." Yazdım. "Anlat."

"Tamam." Dedikten sonra "yazıyor" ifadesi gözüktü. Sonra uzunca bir süre öyle kaldı. Ben tam sıkılıp ekranı kapayacaktım ki o uzun mesaj geldi,

"Doğukan ve Kaya çok yakın arkadaşlarmış. Ama aralarında başka şeyler de oluyormuş. Doğukan Kaya'nın ilişkide alt tarafta olmasını çok istemiş sanırım ama Kaya olmamış. Kavga etmişler ve arkadaşlıkları bozulmuş. Kaya hep tersliyormuş Doğukan'ı. Yani anladığım kadarıyla buradan çıkardığım şey, bence Doğukan Kaya'nın yabancı birine gitmesine ama kendisiyle olmamasına çok bozuldu kanka. Sonra da kavga ettiler bence. Çünkü Doğukan da yara almış."

Yüzümü buruşturarak mesajı tekrar tekrar okudum. Kaya arkadaşlarıyla mı yatıyordu? Vazgeçtim, Doğukan'a değil Kaya'ya kafa atacaktım.

Mesaja görüldü atıp telefonumu kapadım. Okulun ilk günü hep konferans salonunda okul temsilcimizin "İlk Ders" konuşması olurdu. Oraya doğru gidiyorduk. Sonrasında da normal derslere geçecektik ve telefonları okul bitimine dek dolaplardan çıkaramayacaktık.

Sıkıntıyla saçlarımı karıştırıp homurdandım. Ben Ceren'in mesajını okurken Kaya da mesaj atmıştı ama açmak yerine telefonu kapatmıştım. Doğrusu, hiç pişman değildim. Kaya'yı tanıyamadığımı hissediyordum. Veya yanlış tanıdığımı.

Akşam karşısına geçip kimlerle ne tür ilişkiler kurduğunu sormak istedim. Ve tabi bir de kafa atmak. Ama bunları hangi sıfatla yapacağımı bilmediğimden bu fikirden vazgeçmek zorunda kaldım. Sadece takıldığı biriydim. Fazlası değil. Gidip, neden en yakın arkadaşınla yiyişiyorsun diyemezdim. Hoşuna gitmediyse kendine başkasını bul diyebilirdi.

Sıkıntıyla arkadaşımın yanındaki boş koltuğa oturup alnımı sıvazladım. Dürtülüp, "Ne oldu lan?" Diye sorulduğunu duyunca irkilerek başımı kaldırdım. Onur ilgiyle yüzüme bakıyordu. Muhtemelen Psikolog Mine'yle bir şey yaşadığımı ve bundan ötürü tribe girdiğimi düşünüyordu. Omuz silkerek, "Yok bir şey kanka." Dedim. Önüme dönüp kollarımı göğsümde bağladım.

Hoşlandığım insan herkese bana davrandığı gibi davranıyor olabilirdi. Ve ben bu konuda hiçbir şey yapamıyordum. Bir noktadan sonra hâlâ kaybetme korkusu üstün basıyordu.

O zaman ilk olarak o korkuyu ortadan kaldırmalıydım. Diğer tüm sorunları askıya alarak iyi polisi oynamaya karar verdim. Evet zamanı geldiğinde hepsinin anasını ağlatacaktım. Ama şimdilik susup zamanın gelmesini sağlamam gerekiyordu.

FUCK BUDDYDove le storie prendono vita. Scoprilo ora