Tanıtım

3.4K 177 34
                                    

"Jongin?"
"5 dk daha" göz kapaklarım sanki birbirine japon yapıştırıcısıyla yapıştırılmış gibi  ayrılmazken mırıldandım.
"Bu kaçıncı 5 dakika?" Sehun'nun şakayla karışık siteminin ardından dudaklarımda hissettiğim dudaklarıyla gözlerimi araladım. Beni her sabah böyle kaldırması için falan değildi bu nazım. Kesinlikle alakası yoktu. Uyku severdim ben. Uyku kim sevmezdi ki zaten.

"Saat kaç?" diye mırıldandım yarı uykulu halimle.
Sehun kafasını boynuma gömdü. Nefesi boynumu gıdıklıyordu. Huylandığımı bildiği için bilerek yapıyordu.
"Dokuza gelmek üzere" dediğinde dudakları boynuma sürtünmüştü. Normal bir zamanda olsa çok daha başka şeyler yapmaya başlayacağımız bu dakika da ben Sehun'u üzerimden atmış ve hızla yataktan çıkmıştım. Kendimi hemen banyoya attım ve hızla elimi yüzümü yıkayıp duş aldım. Tam soyuma odasına girecekken Sehun'nun yataktaki görüntüsü gözüme takıldı.

Dirsekleri üzerinde yarı doğrulmuş bir şekilde yatakta uzanıyordu. Ayaklarından birinin dizini kırmış, ayağını öteki dizinin yanına kadar çekmişti. Altında sadece siyah baxerı vardı ve mermeri anımsatan süt beyazı teni tamamen bana sergiliyordu. Alt dudağını dişleri arasına almış ısırıyordu. Yüzünde çok yaramaz bir gülümseme vardı. Bilerek yapıyordu. Geç kaldığımı biliyordu. Ama bu ona hiçbir zaman engel olmamıştı.

"Beni uyandırmalıydın." Oldukça yaramazdı ve yaramazlık yapmayı seviyordu.
"Seni uyurken izlemeyi ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun. Uyurken çok güzel gözüküyorsun. Aynı bir sanat eseri gibi"
"Uyanınca çirkin oluyorum yani?"
"Onu demek istemediğimi biliyorsun"

Gidip onu öpmek istiyordum. Ama yapamazdım. Eğer bir kere öpersem o yataktan asla kalkamazdım. Bu yüzden kendimi soyunma odasına attım ve hızla giyindim. Soyunma odasından çıktığımda Sehun yataktan değildi artık. Pencerenin önündeki teklilerden birinde oturmuştu. Telefonuyla bir şeyler yapıyordu.
"Bu akşam derginin partisi var biliyorsun. 7 gibi gelip seni alırım"
Sehun dudaklarını büzdü. Ona hiç yakışmıyordu. Yine de bu haline hayır diyemiyordum. "Gitmek zorunda mısın? Yani altı üstü bir editör yardımcısısın. Yokluğunu fark edeceklerini sanmıyorum. Evde kalalım. Çok daha eğlenceli olacağını garanti verebilirim. "
"Aklımı çelmeye çalıştığını biliyorum ama hayır, o partiye gidilecek."

Pekala bu bir blöftü. O partiye gitmemek ikimiz içinde daha iyiydi. İfşalanma olasılığım o kadar yüksekti ki. Her dakika biri beni şirkette uzun zamandır görmediğiyle ilgili şaka yapacak diye tetikte dururken kalp krizi bile geçirebilirdim. Ama eğer gitmek istemezsem  de göze çarpardım. İş kolik birini oynuyordum çünkü. Bu yüzden gitmemiz gerekiyormuş gibi yapıyordum. Nasıl olsa 7 de onu almaya geldiğimde birlikte gideceğimiz tek yer yatağımız olacaktı. Bu yüzden çok takılmadım ve şirkete gitmek için evden ayrıldım.

Klişe... sözlük anlamı basmakalıp... bize fransızlardan gelmiş en sinir bozucu şey... Hayatımızda her zaman yer edinen klişeler vardır. Mesela senelerdir çıktığın sevgilin senden 'sorun sende değil bende' diye ayrılır, Ya da teyzelerin seni yargılayan bakışlarıyla 'bizim zamanımızda böyle miydi?' Diye söylenirler, peki ya 'erkek değil misiniz hepiniz aynısınız' a ne demeli. Bir kere eliniz vicdanınıza koyun da düşünün ben kim Oh Sehun kim? Onunla aynı keseye konmak gururumu okşasa da biz nasıl aynı olabiliriz. Ahh erkek demişken 'Erkek milletine güven olmaz' ı unutmamak lazım. Hayır anamın karnından kadın olarak doğsam da yapacağım varsa yapardım bunun cinsiyetle ne alakası vardı ki.

Şimdi az önce Oh Sehun'nun cinsel çekiminden kaçarken birden klişe ne alaka dediğinizi biliyorum. Durumu kısaca özetlemek gerekirse ben dergi editörü yardımcısı falan değilim.Gizli bir ajan olduğumu söylesem neden klişe muhabbetini girdiğimi anlarsınız sanırım. Aman zaten hayatımız boyunca klişelerle yaşamıyor muyuz? Bunlardan kaçmanın ne anlamı vardı? Biz de bir parçasıyız işte. Ve başka bir klişe daha... Eşim Sehun, -fark ettiğiniz gibi- bir ajan olduğumu bilmiyor.

Klişe // SekaiDonde viven las historias. Descúbrelo ahora